8 Mayıs günü, İkinci Dünya Savaşı’nın Avrupa cephesinde 50 milyonu aşkın insan kaybıyla sona ermesinin 75. Yıldönümü’ydü.
***Almanya, I. Dünya Savaşı’nda, müttefiki Osmanlı’yla birlikte ağır şekilde mağlub olmuş ve o mağlubiyetin sonunda imzalanan Versailles (Versay) Andlaşması’nın pençesinde kıvranıyordu.
Kimse o yenilgiyi izah edemezken, o savaşa bir ‘onbaşı’ olarak katılan Adolf Hitler, o yenilginin aslî sebebini Yahudilerin ihanetiyle izah etmiş, halk kitlelerini âdeta sihirleyip, ‘Nasyonal Sosyalizm’ temeline dayalı çetin ideolojik mücadelelerden sonra, 1933 seçimleriyle iktidara gelmiş, Almanya’nın Führer’i / Şef’i olmuştu.
Hitler, kendisini iktidara getiren duygu ve düşüncelere uygun olarak, önce, -Versailles’da Almanya’dan koparılan- Silezya bölgesini kurtarmak için, 1 Eylûl 1939’da, Polonya’ya saldırmış; ardından yıldırım savaşı yöntemiyle Hollanda ve Belçika üzerinden Fransa’yı teslim almış; sonra taa Balkanlar’a uzanıp, Türkiye sınırına dayanmış ve oradan da kuzeye yönelip Sovyet Rusya’ya saldırmış, taa Hazar Denizi’nin kuzeyindeki Volgagrad (Stalingrad)’a kadar ilerlemişti.
***Ama, hele de B. Amerika’nın Avrupa’daki savaşa da girmesi ve Fransa’nın Normandia sahillerine 1,5 milyonluk dev bir askerî güç çıkarması ve Alman güçlerinin birkaç cepheye dağılmak zorunda kalmasından sonra, savaşın kaderi değişmiş ve Hitler rejimi yenilgiler almaya başlamış; 2-3 şehir dışında hemen bütün Almanya ağır bombardımanlar altında virâneye dönmüştü.
***Nihayet, Nisan-1945 başında, başkent Berlin de kuşatılmış, Hitler’in sığınağının olduğu mıntıkaya bile yaklaşılmıştı. Ama, Hitler ve hanımı Eva, 30 Nisan 1945 gecesi intihar etmişler ve düşman eline ölü olarak bile geçmek istemeyen Hitler, yardımcılarına, cesedlerini yakmalarını da söylemişti. Ve o sığınak, Rus birlikleri tarafından 50 binden fazla kayıp verilerek ele geçirilmiş, ama orada Hitler ve eşinin yanmış cesedleriyle karşılaşmışlardı.
Hitler’in intiharından sonra yerine yardımcısı Hermann Göring geçmişti, ama, o da 8 Mayıs 1945 günü, Almanya’nın kayıtsız şartsız teslim olmayı kabul etmesinden sonra, NAZİ rejiminin diğer üst derece sorumluları savaş suçlusu ithamıyla Nürnberg’de -üstelik de NAZİ Partisi Genel Merkez binasında- Müttefikler’ce kurulan bir mahkemede yargılanıp, hemen tamamı idâma mahkûm edilen NAZİ liderleri arasındayken, hükmün infazından iki saat önce Ekim-1946’da intihar etmişti.
Almanya ise, Doğu ve Batı diye ikiye bölünmüş; Doğu’yu yönetmeyi Sovyet Rusya kuklası komünist almanlar; Batı’yı ise, Amerika’yla işbirliğini kabullenmekten başka çaresi olmayan yenik anti-komunist almanlar üstlenmişler ve bu bölünmüşlük hali, 3 Ekim 1990 tarihine, komünist Doğu Almanya’nın çökmesine kadar böyle devam etmişti.
Bugünkü Avrupa ve hattâ dünya düzeni o savaşın zafer ve yenilgisi üzerine kurulu..
****VE, 14 MAYIS 1950’NİN 70. YILDÖNÜMÜ
Bizim bugünümüzü de etkileyen bir diğer tarihî yıldönümü de dün idi.
Türkiye’de, ‘Cumhûriyet’ iddiasına rağmen, fiîlen bir Şeflik sistemi halinde 1923’den beri 27 yıl süren ‘tek parti diktatoryası’nın 14 Mart 1950’de yapılan ilk serbest seçimlerle sona erip, Demokrat Parti’nin; -ama, yine de totaliter-laik ilkelere bağlı kalmayı, M. Kemal’in son başvekili sıfatlı Celâl Bayar aracılığıyla garanti edecek şekilde-, iktidara gelişinin; gerçekteyse, ‘Hür Dünya’nın lideri’ denilen Amerika’nın, ‘Sadece, halkları tarafından seçilmiş yönetimleri kabul edeceğini’ bildirmesinden ve İsmet İnönü’nün de, ‘Başka ülkelerde seçim yapılırken utanıyordum..’ demek noktasına gelmesinden sonra kurulan Demokrat Parti’nin, iktidardan 27 Mayıs 1960’daki askerî darbeyle devrildiği ve Başvekil Adnan Menderes’in asılarak öldürüldüğü 10 yıllık dönemin başlangıcının 70. Yıldönümü..
(Bu konu, ayrı bir yazı daha ister..)
***