Hakan Fidan'ın MİT Müsteşarı sıfatıyla ve ifa ettiği görevi dolayısıyla ifadeye çağrılmasının üzerinden 9 sene geçti. Dün baktım, epey yazılıp çizilmiş. Pek çoğu haklı olarak şunu demiş; o gün o kumpas başarıya ulaşsaydı, yani o gün Başbakan olan Erdoğan planlandığı gibi sağlık sorunlarıyla ilgili operasyon için hastanede olsaydı ve o sırada Fidan, FETÖ savcılarınını tutuklama istemiyle alıkonulsaydı bugün Türkiye bir "FETÖ Cumhuriyeti" olurdu. Evet, olurdu.
17-25 Aralık yaşanmazdı, 15 Temmuz olmazdı diyenler de... 17-25 Aralık'ı "oh oh, suyundan da suyundan da" diyerek yaparlardı yine, ama 15 Temmuz yaşanmazdı. Çünkü gerek olmazdı. Zaten amaçladıkları gibi Türkiye'yi kendileri için dikensiz gül bahçesine çevirmiş olacaklardı.
7 Şubat bir işaret fişeğiydi. Aslında kamuoyunun pek bilmediği ama 7 Şubat'ın öncesinde adeta 7 Şubat'ı işaret eden başka olaylar da yaşanmıştı. Mesela İsrail'de, Hakan Fidan'ın İran ajanı olmakla itham eden haberler çıkmış, FETÖ'nün kalemşörleri ise doğrudan "Fidan Şiidir ve İran ajanıdır" demeye başlamıştı.
Bu arada, İsrail'le ne zaman sorun yaşasak, Gülenciler İsrail'i tutardı. "Demek Fidan İsrail'in işine gelmedi" deyip geçtik, meğer bu daha başlangıçtı. Nitekim arkasından Mavi Marmara geldi...
FETÖ'nün MİT'te zaten parmağı vardı ama MİT'i de tümden ele geçirmek istiyordu. Anavatanları ABD'den zevzek zevzek konuşan Emre Uslu varya, onun MİT Başkanı olacağı bile konuşuluyordu.
MİT'in yeriden CIA'nın şubesi yapılması girişimi olarak...
Bu süreci hatırlamak ve hatırlatmak önemli, ancak şuna şaşırıyorum, o günlerde pek çok kişi -ki bunlar sadece FETÖ'cüler değildi- "Ne var canım, herkes hukuk önünde eşittir, tabii ki MİT Müsteşarı da hesap vermelidir" diyordu. Bizim gibiler de hukuku hiçe saymakla itham ediliyordu.
MİT Müsteşarının ifadeye çağrılmasına "hukukun gereği", MİT mensuplarının soruşturulmasının Başbakanın iznine bağlanmasına ise "hukuksuzluk" diyenler bakıyorum bugün 7 Şubat'ı kumpas olarak zikrediyor. Ne güzel! Demek ki her şey ilk anda göründüğü gibi olmayabiliyormuş.
Bunları hatırlayınca hukukun nasıl eğilip büküldüğünü, siyasi komplolara alet edildiğini, "Türkiye bir hukuk devletidir" diyenlerin arka planda başkaları namına etki ajanlığı yaptığını daha iyi görüyor insan.
Türkiye, hukuk insanlarının darbeleri kitabına uydurduğu bir ülkedir aynı zamanda.
BİR ASRA BEDEL 9 SENE
Türkiye 7 Şubat 2012'den beri bir asra sığacak vahim hadiseyi sıkıştırılmış zip dosyası gibi dokuz senede yaşadı. Siyasetçisinden vatandaşına tüm Türkiye için değerli bir tecrübe birikti burada. Düşmanlarını daha iyi tanıdı, Türkiye azıcık zayıf düşünce kimlerin tekme atmak için sıraya girdiğini gördü. Haliyle sertleşti de.
Şimdi ise "nerede kalmıştık" diyerek önüne bakmak istiyor.
Bu değerli tecrübeyi bir büyük atılıma zemin yapmak istiyor.
2012 ve 2020 arasının hasar tespitini yapıp, FETÖ ve PKK temizliğinin verdiği güçle yola koyulmak istiyor.
Reform söylemleri, sahadaki kazanımların avantajını koruyacak şekilde uluslararası ilişkilerde yeni bir süreç başlatmak istemesi hep bu ileri vizyonla ilgili.
Boğaziçi'ndeki olaylar vs. gelip geçecek. ABD'nin uyarı mesajı gönderdiği, Avrupa sokaklarında PKK'lıların destek verdiği bir eylemlilik durumu yaşanıyor Boğaziçi'nde. Elbette bunlar da dikkate alınacak. Ancak Türkiye öğrenciyle provokatörü ayırt edemeyecek bir ülke değil. Buranın bir vakum haline gelmesi tez elden önlenmeli.
Çok önemli değişimlerin yaşandığı, Türkiye'nin her alanda kapasite büyüttüğü bir sürecin sonunda geldik buraya.
Şimdi tam da Cumhuriyet'ın 100. yılına bir armağanla, tüm toplumun iştirak ettiği yeni bir anayasa yaparak gitmenin zamanı kanımca...