7 Haziran, Ak Parti oylarının 9 puan düştüğü, 1 Kasım ise oyların yeniden toparlandığı seçim tarihlerini ifade ediyor.
Ak Parti 7 Haziran’dan sonra yoğun bir “Neden böyle oldu?” iç hesaplaşmasına yöneldi.
1 Kasım’da da yapılan özeleştiri istikametinde yeni bir dil üretildi ve o dil toparlanmayı sağladı.
Peki neydi 7 Haziran ve neydi 1 Kasım toparlanması?
Anayasa referandumunda toplum yönelişinin hangi istikamette olacağına yönelik değerlendirmeler yapılırken, özellikle Ak Parti’de bu konunun ele alınması son derece tabii.
Ak Parti adına tavır koyan medyanın bir kesimi, bodoslama bir dil kullanıyor. Onlar için sonuç kesin. Ama Ak Parti kurmay dünyasında konunun öyle ele alınmaması lazım ve öyle ele alınmadığının da görüntüleri ortaya çıkıyor.
Abdülkadir Selvi’nin Hürriyet’teki sütununda Başbakan’ın bakanlarla yaptığı değerlendirme toplantısından yansıyan görüntü“Çantada keklik” havasını sunmuyor mesela. Bir kere yazının başlığı “Referandum garanti değil kaygısı” şeklinde. Birkaç gün önce yazdığım “Referandumda risk alanları” analizindeki hemen tüm maddeler, masaya yatırılmış. Akıl için yol birdir. Başbakansanız, bakansanız ve büyük bir mücadeleye girişiyorsanız, her riski dikkate almak durumundasınız. Hele Cumhurbaşkanı iseniz ve mücadelenin en hayati kısmı sizin kişiliğinizle ilgili ise mücadelenin en ince kıvrımlarını görmek durumundasınız.
Türkiye gazetesindeYücel Kayaoğlu’nun, yine Ak Parti dünyasından verdiği bir haber var. Parti kurmayları “Gri alan” üzerinde duruyormuş yüzde 20-25 oranında... Kararsızlar. Kadınların “Tek adam” ve “Yaşam tarzı” konusunda referandumda “Evet”e mesafeli davranacakları tespit edilmiş. Bunlar tartışılabilir hiç kuşkusuz. Ama mesela ben o haberde “B Planı” diye bir şeyden bahsedilmesini alarm gibi gördüm. Habere göre kurmaylar referandumdan “Evet” çıkmasına kesin gözüyle bakıyorlarmış ama “Hayır” çıkma ihtimali için de bir “B planı” geliştirilmesini düşünmüşler. Ne dersiniz, “Hayır” çıkan bir Türkiye nasıl bir siyasi atmosfere tanık olur? Ak Parti için de, Cumhurbaşkanı Erdoğan için de “Hayır” ihtimali düşünülebilir bir ihtimal midir? Böyle bir yola “Hayır” ihtimali düşünülerek çıkılır mı? Çıkılmaz ama seçim demek her ihtimale hazır olmak demek ve asıl onun için, mücadelenin bütün safhalarını en ince ayrıntısına kadar görmek lazım.
Heyecan şart ama stratejik planlama heyecan işi değil.
Selvi’nin Başbakan’ın toplantısından yansıttığı bir bölümü burada paylaşmak istiyorum:
“Referanduma ilişkin kaygılı değerlendirmeler yapılıyor”dedim. Biraz açmak istiyorum.
“AK Parti’nin oy oranı yüzde 49. Referandumda bunun yüzde 40’ının oy vermesini beklememiz lazım. 1 Kasım’da ülkede istikrar olsun, ekonomik kriz olmasın, Türkiye beka sorunu yaşanmasın diye AK Parti’ye oy veren bir kesim var. Bunların oranı yüzde 9’a ulaşıyor. Bunlar, başkanlık sistemine karşılar” diyorlar.
“Bakanlar, kamuoyunu ikna etmeye yönelik kampanya yürütülürken, ikinci bir çalışmanın da AK Parti’ye oy veren ama başkanlık sistemine karşı olanlara yönelik olarak yapılmasını öneriyor. “AK Parti, AK Parti seçmenini ikna etmeli” deniliyor.”
Yüzde 9.
Ak Parti tabanında, “istikrar olsun, ekonomik kriz olmasın, Türkiye beka sorunu yaşamasın diye Ak Parti’ye oy vermişler” ancak“Başkanlık sistemine karşılar.”
Şu anda genelde“Evet”lerin, yine istikrar ve beka sorunu ile bağlantılı olarak kullanılacağı, “Başkanlığa karşı olma” eğiliminin ise istikrar - beka değerlendirmesi ile devre dışı bırakacağı ümit ediliyor.
Bence bu değerlendirme sorunlu. Kuşkusuz istikrarı önemsiyor toplum, terörle mücadeleyi hayati görüyor, “beka” sorununu ne kadar içselleştiriyor bilmiyorum. Ama 7 Haziran’da “başkanlık konusu”nun, üstelik Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, Ak Parti ile paralel biçimde meydanlara taşınmasının sonuçta önemli etkisinin bulunduğunu görmek gerekiyor. Görmek, yani ıskalamamak. “Tek adam” kaygısının da bunun etrafında oluştuğu ayrı bir gerçeklik.
Derim ki: Referandum Rus ruletine dönmesin. Allah korusun.