7 Haziran tablosu, siyasi partilerin seçimlerdeki performansından daha fazla seçim sisteminin sebep olduğu Meclis aritmetiğiydi. Dördüncü partinin de parti olarak Meclis’e girmesi, bıçak sırtındaki iktidar aritmetiğini kaotik bir duruma sürükledi. Kendisi iktidara yürüyemeyen, seçimleri kazanamayan ve ufukta da kazanma ihtimali görünmeyen muhalefetin, seçim sisteminin sağladığı bozucu unsuru harekete geçirecek aktöre dönüşme potansiyelini görmüş olduk. Milletin iradesinin siyasetin kimyasında organik bir şekilde tecellisinden ziyade, sandalye sayısına indirgenmiş, hem de oldukça büyük farka rağmen seçimin iktidar ve hükûmet üretmesi makasa alınmış oldu. 7 Haziran’da başlayan süreç ise 1 Kasım’da nihayete erecek. Başka bir ifadeyle, 7 Haziran’da sandığın içinden başka bir sandık çıkmasından dolayı, yarım kalmış sürecin tamamlanması gerekiyor.
Muhakkak ki, 1 Kasım Seçimlerinde seçmen ‘siyasal ve toplumsal hafızasına’ danışarak bir tercihte bulunacak. Lakin iki seçim arasındaki beş ay oldukça etkili olacak. 1 Kasım öncesindeki beş ayı müstesna kılan unsurların başında, 1999’dan beri ilk kez yaşanmış olması geliyor. Ya da 2002 sonundan, yani AK Parti’nin iktidara geldiği tarihten itibaren alınırsa, Türkiye’nin tek başına iktidar dışındaki bir senaryoyu hatırlayabilmesi için 13 yıl geriye gitmesi gerekiyor. Dolayısıyla, seçmen bu ‘beş ay’ içerisinde ‘koalisyonun’ ne demek olduğunu ya da ‘tek başına iktidarın olmamasının’ anlamını değerlendirmiş olacak. Bu gözlemin nasıl bir kanaatle sonuçlanacağını 1 Kasım’da göreceğiz.
7 Haziran’da AK Parti’yi Meclis’te matematiksel bir eksiklikle, yani 18 sandalyeden yoksun bırakan neticeden daha kötü bir tablo ortada olsaydı, 1 Kasım Seçimleri açısından ‘beş ayın’ anlamı üzerinde bu denli durmaya gerek olmazdı. Ancak seçmen açık ara birinci yaptığı AK Parti’nin iktidar olacağına dair kuşkuları olmaksızın 7 Haziran’ı ortaya çıkardı. Aksi durumda, hükûmet kurmak için gerekli sandalyeden çok daha uzak bir netice görürdük.
Seçmen benzer şekilde, muhalefet partilerine 7 Haziran’da kazandıkları sandalye sayısının iki hatta üç katı kazansalar bile tek başlarına hükûmet kuracak çoğunluğa ulaşmayacak bir seçim sonucu verdi. Bu durum, AK Parti’siz bir hükûmet senaryosunun gerçeklik zemininin bizzat daha baştan seçmen tarafından iptal edilmesinden ibaretti. Tam da bu sebepten dolayı, koalisyonun toplumsal zemini ortaya çıkmadı. Dolayısıyla, siyasi zemin de inşa edilemedi.
1 Kasım öncesi ‘beş ayın’ tablosuna bakıldığında, seçmenin belli kanaatler geliştirmesi muhtemeldi. Bunların başında gelen, ‘muhalefet bloku’ olarak ilan edilen yapının suniliği ve anlamsızlığı oldu. CHP liderinin %60 çıkışıyla ortaya atılan bu bloğun birkaç gün içerisinde çöküşü, 1 Kasım sonrası için de işaretleri içerisinde barındırıyor. %60 iddiası tek seferlik olarak tüketildi, bir daha gündeme alınması ciddi anlamda zorlaşmış görünüyor.
Diğer bir önemli nokta, muhtemel bir hükûmetin ancak AK Parti’nin merkezde olabileceği bir senaryoda hayata geçeceği neticesi oldu. Seçmen bu seçimde kimin ne kadar oy alıp almayacağından, seçim vaatlerinin ne olup olmayacağından ziyade, AK Parti’nin tek başına hükûmet kuracağı senaryoya tabiî bir eğilimle sandık başına gidecek. Siyasetin kimyasını şekillendirecek olan bu eğilim, 1 Kasım’da seçim sistemi kaynaklı merkezkaç kuvvetlere karşı seçmenin göstereceği dirençle tek başına iktidara karar verecek. Hülasa istikrar oylanacak.
Not: Bütün İslam Âleminin bayramını tebrik ve hayırlara vesile olmasını niyaz ederim. Bayramdan sonra görüşmek üzere.