Sokaklar susmuyor. Demokrasi nöbetleri, 15 Temmuz’dan bu yana Türkiye’nin her köşesinde devam ediyor. Külliye önünde çadırlarda, Saraçhane Parkı’nda, Taksim meydanında darbecilere, darbelere karşı barikat kurdu Türk milleti.
Ve bugün 7 Ağustos’ta Yenikapı’da Türkiye’nin tüm demokratik güçleri darbeyi bir kez daha lanetleyip, şehitleri anacak.
FETÖ terör örgütünün, birilerinin maşası olarak millete tarihin en büyük ihanetini yapmasını bu millet unutmayacak. Hiç aklından çıkarmadan hesabını da soracak.
Türk siyasal tarihinin kırılma noktası 15 Temmuz facia provasını izleyen 7 Ağustos mitingi olacak. Siyaset zemininde birlik görüntüsü verilecek.
Ak Parti, MHP ve CHP’nin Yenikapı’daki ortak platformda buluşması, en az 15 Temmuz gecesi tanklara, F-16’lara direnen milletin onurlu duruşu kadar hayati önemde bir gerçektir.
Derdi Türkiye olan herkes orada olacak.
Derdi özgürlük, bağımsızlık olan herkes orada olacak.
Ancak yabancı aktörlerin, stratejik planlarının parçası olan her piyon, o meydandan uzak dursun.
Stephen Kinzer hadsizliği
Darbe değil de, bir işgal girişimi olduğu ortaya çıkan 15 Temmuz gecesinin ardından dünya basının refleksleri, bu alçak hamlenin dışarıdaki destekçilerini de ele veriyor.
Batı dünyasından yüksek sesle bir kınama, dayanışma beyanı, bakan ziyareti olmadı darbenin ardından yaşanan ilk günlerde.
Milletin liderini izleyerek sokakları tutması ve darbecilere geçit vermemesinin ardından Batı ülkeleri darbeyi alkışlamak üzere aldıkları pozisyonları terk ettiler.
Ancak satıraralarında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyaset sahnesinden çekilmesinin Batı ile Türkiye arasındaki ilişkilerin düzelmesi için tek opsiyon olduğunu yazma cüretinde bulunan “gazeteciler” de oldu.
Stephen Kinzer, New York Times’da yazdığı bir makalede, “Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğu müddetçe” Türk-Amerikan ilişkilerinin ilerlemeyeceği yorumunu yapma hadsizliğinde bulunurken, şu saptamayı yapmadan da geçmiyordu:
“Türk-Amerikan ilişkileri kesilmeyecek kadar önemlidir.”
Milletin seçtiği lidere görev süresi ya da Allah korusun ömür biçmek bir gazeteciye mi kaldı? Ya da aynı gazeteci, ABD Başkanı Barack Obama için ömür bitebilir mi? Biçse bile sormazlar mı, bu cüreti sana hangi mecra veriyor?
2013 yazındaki Gezi olaylarından itibaren Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik bir algı operasyonuna imza atan çevreler, “diktatör” ve “otoriter” gibi sıfatları çokça kullanır olmuşlardı.
Ancak bu sıfatların geçerliliğini kaybettiği 15 Temmuz gecesini anlamamak Batılı karar vericilerin ve dolayısıyla Batı basınının işine geldi. Şimdi Batılı hipokritler şu soruya mantıklı bir cevap bulmak zorunda: “Hangi diktatör tek cümlesiyle bir milleti tankların karşısına çıkmaya ve darbeye set çekmeye ikna edebilirdi? Böylesine bir duruşu, o lidere bağlılık ve güven dışında hangi kavramlar açıklayabilirdi?
Can Dündar darbenin teorik ortağıdır
Bu arada yazmadan geçmeyelim. Artık bir haberden çok operasyon olduğu ortaya çıkan “MİT TIR’ları” manşetini atan ve “tesadüfi” bir şekilde darbeden kısa bir süre önce yurtdışına çıkan Can Dündar, darbenin psikolojik zemininde önemli bir rol üstlenmiş bir aktördür. 15 Temmuz öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kriminalize etmeyi hedefleyen darbecilerin adına en önemli taşlardan birisini Can Dündar atmıştır. Tankların, F 16’ların karşısına destansı bir tutumla geçen Türk halkının lanetini de böylece kazanmıştır. Kayda geçsin.