Maç uyuz başladı... F.Bahçe, 10 ve 12. dakikalar içinde kendi arasında birbirini izleyen tam 21 pas yaptı ama; top ancak 3 metre kadar ileri gidebildi. Bu kadar uzun soluklu olmasa da, buna benzer başka seriler de oluştu. Hepsinin akibeti aynıydı. Top durmadan eziliyordu.
20. dakikalar civarında bu kez G.Birliği üst üste 24 pas yaptı. Onlar da çok geniş alanlara yayılamadı. Top, sonucu olmayan dar ve amaçsız rotasyonlar içinde; boşuna gidip geliyordu. Anlayacağınız maç, Tuna nehri gibi çok sakin akıyordu. Böyle bir suda, adrenalin yüklü rafting yapılamazdı. Maç heyecansız ve kendi halinde giderken; Petroviç’in beklenmedik anda gelen uzaktan sert ve şok golü, soğuk duş etkisi yaptı. Volkan, farkı ikiye çıkaracak bir başka atağı da zorlukla önledi.
***
Neye uğradığını şaşıran F.Bahçe; ilk yarıdaki gibi, “Ne kokar ne bulaşır” havasıyla, G.Birliği’nin hakkında gelemeyeceğini anladı. Zaten, soğuk oynamakla soğukkanlı oynamak arasındaki farkı kavramak zorundaydı. Hatta o bile yetmeyebilirdi.
Savunma zaaafları yaşamadan; cevval, atak, sonuç alıcı, baskın, hırslı ve tempolu futbola ihtiyaç vardı. İşin tuhafı; F.Bahçe ikinci yarı başlarken bile, böyle yoğun bir mesaiye pek istekli değildi. Bunu yapmaya çalışan G.Birliği’ydi. Özellikle El Kabir çok etkili oynuyordu. Gol kaçıran onlardı. Şansları olsa, farka bile giderdi.
***
F.Bahçe’nin kendine gelmesi ve oyuna girmesi için, aradan bir saatten fazla zaman geçmesi gerekti. Alper’in oyuna girişinden itibaren farklı bir F.Bahçe’nin ortaya çıkışı, Mehmet Topal’la golü de getirdi. Maç bu sayede maç oldu. Ama niye bu kadar geç? Böyle üşengeç bir takıma kim puan kaptırır?