Dünya dev bir antidepresan hapına dönüşüyor. Bazı ülkelerde antidepresan hapı kullanımı her yıl ikiye, bazı ülkelerde üçe katlanarak büyüyor. Şunu anlıyoruz ki, dünya bir daha hiçbir zaman çocukluğumuzdaki gibi bir yer olmayacak. Dünyanın yeni normali artık kaos.
Peki kaosun içinde yaşam kalitemizi arttırmak, kaliteli bir yaşam sürmek mümkün mü?
Yaşam kalitemizi arttırmak için öncelikle bunun maddeyle, maddiyatla birebir orantılı bir durum olmadığını kabul edelim. İlk adım bu. Aynı gelirle iki kat daha kaliteli bir yaşama kavuşabilirsiniz.
1- ÖZE DÖNÜŞ
Yaşam kalitesinin en önemli kısmı kendine yönelmek. Kendisiyle, tek başınayken mutlu olamayınca B planını devreye sokup yanındakilerle mutlu olmaya çalışıyor. Özde mutluluk olmayınca başkalarıyla da olunamıyor. Bu kez de “mutlu edemeyen” o ikinci, üçüncü şahısları suçlayarak mutsuz oluyoruz.
Kendimizle mutlu olmayı öğrenmemiz gerek. Bunun da iki yolu var.
1. Kendine sevdiği işleri yapabilmek için müsaade etmek.
2. Kendini sevmediği işleri yapmak zorunda bırakmamak.
Bu iki madde gerçekten yaşamı güzelleştiriyor. Çünkü sevmediği işleri yaparak gerçekten başarılı olmuş kimse yok bu dünyada. Altı milyarda bir kişi bile…
Ve sevdiği işi yaparak da mutsuz ve başarısız olabilmek olanaksız. Çünkü sevdiğiniz işi yaparken salgılanan seratonin insanda mutluluk, canlılık ve zindelik hissi uyandırıyor. Seratonin başarının birinci kaynağı, yokluğu ise başarısızlığın baş aktörü.
2- DEDİKODU, GIYBET...
Bir diğer madde de, başkalarının hayatlarından burnumuzu çekmek.
O öyle demiş, bu bununla ayrılmış, şu işinden aslında ayrılmamış da kovulmuş…
İnsanı tatlı bir zehir gibi yavaş yavaş uyuşturuyor başkalarının hayatlarını konuşmak. Kısacası dedikodu veyahut gıybet.
Hatta öncelikle zehir gibi de gelmiyor.
- Ahmet’ten haberin var mı?
- Yok, çok oldu görüşmeyeli.
- Yaa, başına neler gelmiş neler…
İnsanı tahrik eden, soru sorduran, sordukça da daha fazla merak ettiren bir tatlı zehirle artık Ahmet’in hayatının içindesiniz. Peki ya kendimiz? Ahmet’in hayatına bu kadar vakit ayırırken kendimizi nasıl iyileştireceğiz?
En iyi yöntem baştan durdurmak. Prensip belirlemek gerekiyor, “Hiçbir üçüncü şahısla, orada olmayan bir kişiyi konuşmayacağım” prensibi.
Bu prensiple birlikte de Ahmet’in başına neler geldiğiyle konuya girene “Aman hiç başlama, benim yeminim var” diyerek durdurabiliyorsunuz.
3- FOMO ve CEP TELEFONU
Sabahları uyandığınızda ilk aklınıza gelen şey sosyal medya hesaplarınızı ve haber sitelerini kontrol etmek mi? Sürekli gözünüz telefonda, kaç beğeni aldığınıza bakıyor ve çevrenizdekileri takip ediyorsanız, siz de FOMO (Fear of missing out / Gelişmeleri kaçırma korkusu ) sendromuna yakalanmış olabilirsiniz.
Bunun da çözümü uzaklaşmak.
Telefondan uzaklaşmak. Örneğin eve girerken kapatıp çekmeceye koymak. Evet, bir saat sonra acil bir telefon için almanız gerekecek ama o bir saat içinde dakikada onbeş kez butona basıp, şifreyi girip yeni gelen bir şey var mı diye bakmamış olacaksınız.
Böyle küçük numaralarla kendinize telefon detoksları yaptırın.
4- DAHA İYİSİ
Yaşam kalitesini arttırmak için bir öneri de, kendinize daha iyisini layık görmek. Çünkü bir noktadan sonra bulunduğunuz alan bir fanusa dönüşüyor. Kendi potansiyelinizi gerçekleştiremeyip üstüne bir de o potansiyeli unutturabiliyor. Kendinize en güzelini layık görün, hemen alamasanız da o hayalinizi süsleyen ev planlarınızın arasında olsun, bir gün alacakmış gibi zihninizi hazırlayın ki zihniniz de sizi o eve hazırlasın. Kendisine en iyiyi layık göremeyenler ‘idare eder’i bile bulamıyor maalesef.
5- ÇEVRE
“İnsan, çevresini oluşturan insanların ortalamasıdır” diye bir tanım var. Kendinizi ölçmek istiyorsanız çevrenizdeki insanlara bakın, onların kalitesine, konuştuklarına, gündemlerine, işte onların ortalamasısınız.
Eğer ki bu ortalamanın siz olmadığını düşünüyorsanız, yeni insanlarla tanışın.
Sırf bir tarihte bir şirkette beraber çalıştınız diye sizi mutlu etmeyen ve sürekli aşağı çeken biriyle arkadaşlığı sürdürmek zorunda değilsiniz. Arkadaşlıklara başlamak kadar bitirmek de doğaldır.
6- HAYIR DEME ÖZGÜRLÜĞÜ
Hayır diyemeyenlerin yaşam kalitesini onlara evet dedirtenler belirler. Onlar insaflıysa kaliteli bir hayat yaşarsınız. Ama genelde karşısındakinin diyemediği hayır’lar üzerinden kendilerine konforlu bir hayat hazırlayanların o hayır’ı diyemeyene iyi bir hayat ikram etmesi de beklenemez.
Dolayısıyla her gelen teklife bir kez de kalbinize sorun.
İçinize sinmeyen bir şey varsa içinde, hayır deyiverin.
Ayıp olur diye düşünmeyin, illa bir şey ayıp olacaksa o da içinizden evet geçmediği halde hayır diyememektir.
Şimdilik bu kadar, devamını sizlerden gelecek mail ve mesajlara göre şekillendireceğim.
İyi haftalar.