Yeni lig sezonumuz başlar başlamaz ilginç sonuçlar alınsa da, genel futbol kalitesi yerlerde sürünmeye devam ediyor. Batan futbolumuz, deniz altında yirmi bin fersah dolaylarında sürüyor... Cousteau yaşasa bile, bizi su yüzüne çıkaramaz.
Bizde hiç olmayan şey; basketbolda fast-break dediğimiz, Hızlı Atak... Bunu kontratakla karıştırmayınız, çünkü ikisi farklı şey! İlkinde atağı siz projelendiriyorsunuz, ikincisinde ise; rakip sizin üstünüze gelirken kaptığınız topla aniden karşılık veriyorsunuz... Birbirlerine benziyorlar ama, aslında çift yumurta ikizleri...
Hızlı atak, günümüz futbolunun temel karakteristiği haline geldi. Hakkıyla becerebiliyorsan varsın, yoksa sürünürsün... Avrupa’da bazı takımları seyrederken başın dönüyorsa, bunu iyi yapan takımlar seyrediyorsun demektir. Bu tempo, bizim futbobumuzda asla yoktur. Var sandığınızda, biliniz ki bu bir göz yanılmasıdır.
* * *
Gölge depar, ver-kaç, çapraz koşu, topsuz oyun, odaklanmada süreklilik, birinci sınıf profesyonellik, maçın 90 dakika olduğu bilinci, iyi yapılması gereken her şeyde süreklilik ve belirlenen stratejiye bağlılık duygusu; bizde de gözlenen ama yeterli yoğunluğa nadiren ulaşılan temel olgulardır. Biz hala “Hadi koçum, koş aslanım” çağdışı motivasyonuyla işlerin yürüdüğünü sanırız. Milyon eurolar kazananları, dededen kalma usullerle oyunda tutmaya çalışırız. İyi futbolu hissettiğimiz durumlar ise, neredeyse bir halisünasyondur. Olmayan bir şeyi var sayarız.
* * *
Zaten bunlar böyle olduğu için, Eurosport senin liginin özet görüntülerini yayınlamaz... Ulusoy federasyonu döneminde, bizden para alarak yayınlamak zorunda kaldılar ama; kalitesizliğe daha fazla dayanamayıp, daha sezon bitmeden kaldırdılar.
Dünya futbolunda 60’ıncı sıranın da altına düşmemize az kaldı. Buraya kadar okuduğunuz yazı, işte bunun nedenlerini anlatır. Yalnız Drogba-Sneijder gibileri değil; Messi, Cristiano Ronaldo, İbra da gelse, bu kafayla değişen bir şey olmaz.
Anlayan anladı, anlamayan aval aval bakar.