"500 yıl önce devlet bize burayı bekle demiş... Biz de o gün bugündür bekliyoruz” birleşik cümlesini kuran niceleriyle tanıştım.
Doğu Makedonya’nın köylerinde...
Batı Trakya’nın Şahin’inde...
Kırcaali’nin ortasında...
Türkmen Dağı’nın eteklerinde.!
“Ne işiniz var burada?” sorusuna verilen cevap hep aynı: “Devlet bize burada bekle demiş biz de bekliyoruz.”
Sorunun muhatabı bazen 15, bazen 75 yaşındadır...
Ve devletin “Burada bekle” dediği zamanın üzerinden en az 350 yıl geçmiştir!
Lakin, 15’lik delikanlı da, 75’lik ihtiyar da “atalarının nöbetini” tutmak için durduğu yerde durmaktadır!
İşte bu yüzdendir Bayır Bucak bizimdir...
İşte bu yüzdendir Türkmen Dağı bizimdir...
İşte bu yüzdendir...
Balkanlar’daki, Arap yarımadasındaki, Kuzey Afrika’daki, Kafkasya’daki “nöbet tutanlar” biziz!
“Bize devlet burada dur dedi, duruyoruz” diyenler içindir çabamız, öfkemiz, haykırışımız!
Mazlum mazlumdur, kim olursa olsun elimizi uzatınız. Arakan’daki de Somali’deki de, Suriye’deki de, Fizan’daki de...
Lakin bir de bizim can parelerimiz var..! “Bekle dedi devlet o yüzden bekliyoruz” diyen!
Onlar, bekledi beklemesine de biz onlar için ne yaptık? Ne yapıyoruz?
Bayır Bucak düştü düşecek...
Türkmen Dağı, ateş altından...
“Biz burayı terk etmeyiz” diyen bir avuç yiğide kaldıysa işimiz, onlar için bir şeref bizim içinse bir zelillik söz konusu!
O halde tekraren hatırlatalım: Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tüm müktesebatıyla Osmanlının, Selçuklunun devamıdır!
Ve o devamlılığın gereğini yerine getirmelidir.
Gerekirse ki artık gerekiyor... Rusya’ya rağmen, Amerika’ya rağmen “Bize devlet burada dur dedi duruyoruz” diyenlerin bugün ateş altında kalmışlarına hızla yetişmelidir! Sınırımızda bekleyen sivil Türkmenlere elimizi uzatmamız yetmiyor.
Kıbrıs Barış Harekatı’nın gereklerinin tamamı şu an için Bayır Bucak için de geçerlidir.
Hem garantörlük şartı, hem Türkmenlerin uğradığı zulmün bertaraf edilmesi şartı!
“Demek kolay” diyerek, “korku” salanlara sözüm şudur:
PKK terör örgütü üzerinden şu anda sınırlarımızın içinde bize savaş açanların bir cephesi de sınırlarımızın öbür tarafındadır.
Şayet o hatta bu düşmanları durduramazsak, yazık ki bu memleket daha da zora düşecek.
‘İç savaş’ söylemi her parkı mezarlık yapma isteğidir
Selahattin Demirtaş yine “iç savaş” cümlesini gevelemeye başladı. Zira, ayağa kaldırmaya çalıştıkları tüm cephelerde başarısız oluyorlar. Uluslararası ne kadar aktör varsa, onlar üzerinden Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlar. Hiçbiri tutmadı..!
Türkler ile Kürtleri savaştırmak arzuları da kursaklarında kaldı. Sokağa çıkma yasağına uyan Kürtlerin tümüne de...
Her gün şehitlerini toprağa veren Anadolu insanlarına da büyük bir şükran borcumuz var.
Birbirlerine düşmedikleri için!
Geriye bir tek “Türkiye’de iç savaş var, yetişin” deme söylemi kaldı ellerinde.
Bu yüzden işaret fişeği olarak hep Ali Bulaç’ın 2015’teki “NATO’yu çağırma” yazısına ardından “Akademisyenler Bildirisi’ndeki uluslararası gözlemciler” vurgusuna işaret ediyorum.
Gelinen noktada “Türkiye’de bir iç savaş var” algısı yürütmek isteyenlere ve iç savaş özlemi çekenlere şunu söylemek gerekir, “İç savaş demek, bütün park ve bahçelerin mezarlık haline gelmesi” demektir.
Bunu göze alabilecek kadar cüretkar davrananlarla da mücadele etmek boynumuzun borcudur.
Uluslararası gözlemcilere davetiye çıkarmak, Türkiye’yi bölmenin önemli bir adımıdır. Son dönemde bu adım da atılmıştır.
Ne var ki “Ortak vatan” paydasına sahip yerlilerin safı da netleşmektedir.
Ne diyordu Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, “Devlet çökerse hepimizi altında kalırız.”