Büyük umutlarla gitmiştik Stamford Bridge’e... Ama 4. dakikada her şey bitti. Semih’in ofsaytı bozduğu pozisyonda Eto’o, kaleci Muslera’ı avlarken, çeyrek final hayallerimiz de tükendi.
Galatasaray’a baktığımızda... Maçın yıldızı kim olur diye düşünmüştük; akla ilk gelen isim Drogba’ydı. Ama Fildişili yıldız tribünlerden o kadar çok etkilenmişti ki; eski takımına karşı tek bir olumlu hareket yapamadı.
Drogba sevgi selinde boğulurken; diğerleri de onu izledi. Mesela Burak, Sneijder, Selçuk İnan, Chedjou, Semih... Hepsi de birbirinden kötüydü.
Chelsea, ilk dakıkadan son dakikaya kadar muhteşem oynadı. Galatasaray’a top göstermediler. Terry başta olmak üzere, Oscar, Lampard, Willian, Hazard sürekli oyunu domine etti. Galatasaraylı futbolcular da bunları film izler gibi seyrettiler.
Büyük takım olmanın özelliği, böylesi final maçlarını kazanmaktan geçer. Ama Avrupa’ya açılan penceremiz Galatasaray, daha ikinci turda kapandı.
Benim anlamadığım şey; Mancini, oyuna müdahale edemedi. Sahada gezinenleri oyunda tuttu. Zaten oyuna girenler de hiçbir artı getirmedi takıma.
Mourinho, çeyrek finale o kadar inanmıştı ki; oyuncuları da başarıyı elde etmek için canlarını dişine taktılar. Galatasaray ise bunun tam tersiydi. 1-1’lik ilk maç skoruna rağmen, rövanşta kazancaklarına kimse inanmamıştı.
Galatasaray adına tek bir gol pozisyonu bile yoktu. Sadece Melo’nun auta giden zayıf şutu vardı.
Burak Yılmaz, mental olarak tükenmiş. Yerine giren Umut Bulut da öyle.
Ya Hajroviç’e ne demeli? Transfer olduğunda yıldız diye lanse ettiler, hepsi lafta kaldı.
Son söz:
1- Galatasaray ligden sonra Şampionlar Ligi’ne de havlu attı.
2- Drogba, eski parlak günlerini aratıyor.
3- Sneijder, hat-trick yaptığı Bursa maçında kalmış.
4- Muslera olmasa fark 4-5 olurdu.
5- Chedjou, Chelsea’nin attığı iki golde de hatalıydı.
6- Mancini, Mourinho’ya mat oldu.
7- Galatasaray Yönetimi, dünkü tabloya baktığında, Mancini ile bu işin yürümeyeceğini anlamıştır herhalde.