Aşama aşama meseleye bakmaya gayret edelim.
İlk aşama Türkiye’nin bence hiç olmaması gereken, çıkması da çok anlamsız, maddi temelleri çok da güçlü olmayan bir krizin içine düştüğünün saptanmasıdır.
İkinci aşama bu krizin, bu düğümün hukuki ve siyasal yönlerini iyi ayrıştırmaktır.
Hukuki konulara siyasi çözümler aramak düğümü orta vadede daha da içinden çıkılmaz hale getirebilir.
Siyasi konulara hukuki çözüm arayışlarında olduğu gibi.
Siyaseten aşamadıkları AK Parti olgusunu, gerçeğini hukuken(!), Anayasa Mahkemesi’nde 2008’de açılan kapatma davası ile çözmek istemek gibi.
Dün siyasi bir alana hukuki müdahale nasıl yanlış oldu ve hatta ters tepti ise, bugün de hukuki konulara siyasi çözümler aramak aynı mantıkla yanlış galiba.
Bugünkü yazımda düğümün siyasi boyutuna yaklaşmak istiyorum.
Üçüncü aşama da bu.
30 Mart’tan herkes mucizeler bekliyor.
AK Parti de bekliyor, muhalefet de bekliyor.
Kanımca 30 Mart seçim sonuçları bir mucize pek doğuramayacak.
Burada herkes AK Parti’nin alacağı toplam il genel meclisi oylarına odaklanacak.
İl genel meclisi Türkiye genelinde AK Parti yüzde elliye çok yaklaşır ya da bu sınırın da ötesine geçerse ortada AK Parti adına muazzam bir siyasi başarı var demektir.
Şayet yine il genel meclisi Türkiye genelinde AK Parti yüzde yüzde 36 ya da 37’nin altına inerse bu sonuç da AK Parti için net bir başarısızlık anlamına gelecektir.
Ama, ben AK Parti il genel meclisleri oyları Türkiye genelinin yüzde ellinin ötesine geçeceğini ya da yüzde 36’nın altına ineceğini pek düşünmüyorum.
AK Parti, il genel meclisi sonuçları olarak bu aralık içinde bir yere oturacak muhtemelen.
Bu aralık içinde bir yer de hem AK Parti hem de muhalefet partileri için her türlü yoruma açık.
Yani bu seçimin mutlak, tartışmasız bir sonucunun oluşması zor.
AK Parti yüzde elli sınırına yaklaşır ise, bu sonuç objektif anlamda çok büyük bir başarıdır zira son iki yerel seçimde, 2004’de yüzde 42 aldı AK Parti, 2009’da da yüzde 38, 2014 yerel seçimlerinde alınacak yüzde 45 gibi oran objektif anlamda büyük bir ilerlemedir.
Ama, CHP ve MHP’nin de bu sonuç karşısında AK Parti’nin 30 Mart’ı bir referanduma dönüştürüldüğünü ve 2011 genel seçimleri skorunun altında her sonucun bir gerileme olduğunu söylediklerini duyar gibiyim.
Yüzde kırk ya da hatta biraz daha altında bir sonuç ise AK Parti için aslında yerel seçimler ortalamasından çok büyük bir sapma olmayacaktır.
AK Parti böyle bir sonucu, mesela bir yüzde 38’i oylarının stabilizasyonu olarak sunacak, bu oyun genel seçim karşılığının yüzde elli olduğunu söyleyecektir.
CHP de, bu seçimin bir genel seçim havasına sokulduğunu, AK Parti’nin alacağı yüzde 38’in (2009 yerel seçimleri kadar) 2011’e oranla 12 puan gibi çok büyük bir gerileme olduğunu ifade edecektir.
Sonuçların şimdiden bir tartışma kaosu yaratacağını görür gibiyim.
Bana göre ise, AK Parti’nin potansiyel genel seçim ya da referandum oyu 2010 referandum seviyesi yani yüzde 58’dir.
Bu noktayı yakalamak ya da hatta daha da aşmak işten bile değildi AK Parti için.
Şayet demokratikleşme süreci, AB süreci, alevi açılımı, sivilleşme aynı hızla devam edebilse idi.
BDP ve CHP’nin mantıklı bir kesimiyle yeni bir anayasa yapılabilse idi.