1 Mayıs geçti derken, ondan sadece 2 gün sonraki Türkçülük günü zamanla yanlış hatırlanır oldu. Nihat Atsız ve Sabahattin Ali’nin hakaret davasında, Atsız taraftarlarının alanlara çıktığı gündür 3 Mayıs. Ancak ne zaman ‘gün’ haline geldiği ise hala belirsiz.
İkinci Dünya Savaşı sürüyordu; fakat 1944 yılının bahar aylarında Alman ittifakının er geç yenileceği belli olmuştu. Türkiye’de bu sırada Alman yanlısı Türkçü, ırkçı ve Turancı grupla solcular arasında şiddetli bir ideolojik mücadele söz konusuydu. Turancılık konusu, basında ve kamuoyunda 1944 yılının ilkbahar aylarında daha da açık bir biçimde tartışılacaktır.
Atsız’ın ‘açık mektupları’
Nihal Atsız, 1 Mart 1944’de Orhun dergisinde “Başvekil Şükrü Saraçoğlu’na Açık Mektup”u yayınlar. Atsız, mektubunda “hem Başvekil, hem Türkçü olduğu için” Saraçoğlu’na sesleniyor ve son zamanlarda arttığını ileri sürdüğü sol eğilimli ve gizli nitelikteki yayın ve faaliyetlerden şikâyet ediyordu. Atsız’ın Başbakana hitaben yazılmış ikinci mektubu da, yine Orhun dergisinin 1 Nisan 1944 tarihli sayısında “Başvekil Saraçoğlu Şükrü’ye İkinci Mektup” başlığıyla yayınlanır. Atsız, bu mektubunda, sol faaliyetlerde bulunduğunu ileri sürdüğü bazı kişilerin adlarını da veriyordu. Dergi, bu mektubun yayınlanmasından hemen sonra kapatılacaktır. Atsız’ın Başbakana seslenmesinin nedeni, Saraçoğlu’nun bundan yaklaşık bir yıl önce “Türküz, Türkçüyüz ve her gün biraz daha Türkçü olacağız” demiş olmasıydı.
Bir hakaret davası
Atsız’ın yayınladığı ikinci mektuptan sonra Sabahattin Âli, yazar aleyhine hakaret davası açar ve davaya 26 Nisan’da başlanır. Atsız, Sabahattin Âli’yi de komünist olarak itham etmişti. Duruşmada Atsız lehine yapılan gösteriler nedeniyle olaylar çıkması üzerine, duruşma öğleden sonraya ertelenir. Ertesi gün ise, Sabahattin Âli bir grubun saldırısına uğrar. Dava sonucunda, taraflara karşılıklı para cezası verilirken, Sabahattin Âli’ye saldıran Osman Yüksel adındaki bir gence de 3 gün hapis cezası verilir.
3 Mayıs Sabahattin Ali protestosu
3 Mayıs’ta yapılan ikinci duruşmada ise, alınan güvenlik önlemlerine karşın, kalabalık bir öğrenci grubu, adliye binasından marşlar söyleyerek Ulus meydanına ve oradan da yeniden adliye binasına kadar yürür ve bu arada Sabahattin Âli’nin bazı kitaplarını da yakar. Güvenlik güçlerinin müdahalesi üzerine olaylar daha da büyür. Duruşmalarda meydana gelen olaylar, basında da geniş biçimde yer alır ve sert biçimde eleştirilir. Atsız’ın avukatı Hamit Şevket İnce, 8 Mayıs’ta, yani davaya ilişkin karardan sadece bir gün önce, Ulus gazetesinde yayınlanan mektubunda, müvekkilinin Atatürk devrimlerine düşman olduğunun anlaşılması üzerine, davadan ve avukatlık görevinden çekildiğini açıklar. 9 Mayıs’taki son duruşmada ise, Atsız 4 ay hapis ve 66 lira para cezasına mahkum olur. Ancak cezası tecil edilir. İşte, 3 Mayıs, Türkçülüğün yeniden boy gösterdiği ilk eylem olarak anılacaktır. Ancak ne zaman ‘gün’ haline geldiği ve kutlanmaya başlandığı belirsizliğini koruyor.
Basında ve CHP’de şiddetli tepkiler
Duruşmalar sırasında meydana gelen olaylar nedeniyle ve Ulus gazetesinde yayınlanan yazılara paralel olarak tüm basında Turancılık karşıtı yazılar, 1944 yılı başlarından itibaren aynı anda ve hızla artacaktır. Örneğin, Ahmet Hamdi Başar, Barış Dünyası dergisinde yayınlanan bir yazısında şöyle diyordu: “Hiçbir tehlike milletimiz için kendi öz davalarını kendi kanının davalarını bayrak yaparak, maske yaparak, ortaya çıkacak bu hain, milletin düşmanı, emperyalist ve millet dışı Türkçülük davası kadar düşmanca ve canavarca olamaz.” Başar, bir başka yazısında ise, Turancılara şöyle sesleniyordu: “Eğer sizi harekete getiren ideal şahsî bir ihtiras ve menfaat ise, o zaman sizi susturmak hepimizin vazifesidir.”
Gelişmeler, CHP içinde de geniş ve ciddî yankılar uyandıracaktır. CHP Meclis Grubu’nda konuyla ilgili önemli tartışmalar olur. Falih Rıfkı Atay, “İlk hedef anayasayı yıkmaktır; partiyi kaldırmaktır. Fikir, basın hürriyetini silip süpürmektir. Bugünkü nizamın yerine Avrupa’da gördüğümüz örneklerine benzer bir diktatorya kurmaktır.” diyordu; ona göre, “ırkçılık, iç harp; Turancılık dış harp demekti.” Dahası, “ırkçılık ve Turancılığın herhangi bir hâller ile dışarıya bağlanan tarafı, düpedüz cinayetti.”
Atsız’a resmi tepki
Ulus gazetesinde Falih Rıfkı Atay şunları yazar: “Bu Türkiye’yi içinden dağıtıp tahrip etmek için gökten bir bela ısmarlansa, ırkçılıktan beteri inemez. Bu Türkiye’yi dışında can düşmanları ile çevirtmek için ikinci bir bela ısmarlansa, İslâm ittihatçılığı ham hayalinin yerine Turancılık ütopyasını geçirmekten âlâsı bulunamaz. Nihayet Türkiye’nin sınırları içindeki millet birliğine katılmak isteyen bütün Türklere yıllar yılı kapılarımızı açmış bulunuyoruz.
Bu sınırlar dışındakiler için de, kendi beğendikleri devlet içinde ve kendi diledikleri rejim altında, mesut yaşamalarını dilemekten gayri düşündüğümüz yoktur. Irkçılık ve Turancılık, anayasa prensiplerinin zıddıdırlar. Irkçı ve Turancı, Cumhuriyet Halk Partisi’nden olamaz. Irkçılar ve Turancılar, millî birliğin ve Türkiye emniyetinin tehlikesidirler. Biz Türkiye Türkçüsü ve Türkiye istiklâlcisiyiz.”
Irkçılık Turancılık Davası
Irkçılık-Turancılık davası, sıkıyönetim mahkemesinde görüldü. Dava, 29 Mart 1945 tarihinde sonuçlanacak ve on üç sanık beraat ederken, on sanık da on yıla kadar çeşitli hapis cezalarına mahkûm olacaktır. Ancak karar, 31 Ekim 1945 tarihinde Askerî Yargıtay tarafından bozulacak; dava ikinci kez görülecek ve
bu yargılama sonucunda 31 Mart 1947 tarihinde bütün sanıklar beraat edecektir. Mahkemenin beraat kararında, “suç olmayan bir fikrin cemiyet haline girmesinin de suç olamayacağı” belirtiliyor ve 3 Mayıs olayları da, “bu nümayiş, millî bir ideolojinin millî olmayan bir ideolojiye karşı ifadesinden ibarettir” şeklinde yorumlanıyordu. Bir zamanlar suç olarak görülen eylemler, bir başka siyasal konjonktürde suç olmaktan çıkmış, hatta alkışlanması gereken politik bir hareket halini almıştı bile! Meraklısı için yazayım: Benim “Türkiye’de Millî Şef Dönemi” adlı araştırmamda bu konuda geniş ve ayrıntılı bilgi bulunmaktadır.
Tutuklamalar başlıyor
Turancı akım tüm basın organlarında şiddetle yerilir ve kamuoyu bu konuda hazırlanırken, İstanbul’da Turancıların evleri aranıyor ve tutuklamalar başlıyordu. Atsız 9 Mayıs’ta, Reha Oğuz Türkkan’la birlikte tutuklanır. Tutuklamalar sürerken nihayet 19 Mayıs günü tüm gazetelerde gizli bir Turancı örgütün ortaya çıkarıldığı haberi yayınlanacaktır. İktidarca yayınlanan resmî tebliğde, şöyle deniliyordu: “Irkçılık ve Turancılık gayeleri güden ve son zamanlarda faaliyetlerini artırdıkları, bu yolda tertipler aldıkları ve anlaşmalar imzaladıkları bilhassa görülen bu kimselerin, Teşkilâtı Esâsîye Kânunu ile müesses bugünkü rejimimize ve vatandaşların hakiki milliyetçilik telâkkilerine aykırı umdeleri ve bu umdelere varmak için gizli cemiyetleri, faaliyet programları, teşkilât ve propaganda organları, hatta muhaberelerini gizli tutmaya mâtuf şifreleri ve paraları vardır.”
Turancı yayınlar da iktidarı destekliyor!
Şaşırtıcı olan, bazı Turancı yayınların da iktidarı desteklemesidir: Örneğin, Orhan Seyfi Orhon, Çınaraltı dergisinde İnönü’nün nutkundan sonra şöyle yazar: “Disiplinli bir cemiyet olan Türkler, çocukça taşkınlıklar yapanlardan utanarak, o gün, bir babanın oğluna verebileceği öğütlerin en doğrusunu ve en güzelini dinlediler. Millî bir devlete sahip olmak bahtiyarlığını tuttuğumuz şu sırada, millî birliğimizi bozacak şahsî bir politika takip edenlerin fikirlerini, ne şekilde olursa olsun, bir hıyanet sayarız. Ben zannediyorum ki, bu kıratta adamlar aramızda ciddî taraftar bulamazlar. Onlara kapılanlar da, bu şahsî fikirlere değil, anayasamızın prensiplerini hararetle müdafaa ediyor sandıkları sözlere kapılmışlardır. Bu nutkun ateşli ve ışıklı kelimeleri, artık hiç kimsenin zihninde tereddüde sevk edebilecek bir gölge bırakmamıştır. Açıklık ve kat’îyetin ifadesi olan bu hitabeden sonra hepimiz ne yapacağımızı her zamankinden daha iyi anlayarak, tam bir emniyet ve huzur içinde vazifelerimizle uğraşacağız. Birbirine karışacak fikirler ve prensipler kalmamıştır. Bu nutkun yeniden izah ve tefsire muhtaç cümleleri yoktur. Sınırlar kat’îyetle çizilmiş, hedefler gösterilmiştir. Bu nutkun dışında kalan taşkınlıklara artık sadece hıyanet adı verilebilir. Türk milliyetçiliğini birbirine uymayan birkaç türlü manada anlayanlar, tereddütlerini bununla giderdiler. Münakaşa mevzuları bitmiştir.” Orhon öyle sanıyordu; oysa Çınaraltı dergisinde yayınlanan ve derginin yeni durum ve politika karşısında gösterdiği anlayış ve esneklik, derginin kaderini değiştirmeyecek ve dergi, bu yazının yayınlandığı aynı sayıda kapatılacaktır.