Adım adım yaklaşan bir tehdidi hepimiz konuşmaya başladık. İşin en korkutucu tarafı, küresel güç merkezlerinden savaş retoriği ciddi beyanlarla meydanda. Amerikan seçimlerine az kala adayların beyanlarının rahatsızlık veriyor olması düşündürücüdür. Biden siyasi sahneden çekilirken "3. Dünya Savaşı" dedi. Yeniden başkan olmak isteyen Trump da "3. Dünya Savaşı" diyor.
Zihinlerin kontrol altına alınması sürecine tanıklık etmemiz, savaşın boyutunu da bize işaret etmektedir. Devletler hukuku ile şirketler hukuku arasındaki savaşın sınırlarını analiz ederken, bu yeni savaş sürecinin eskilerden farklı olacağını anlıyoruz. Yapay zeka ile kontrolün devletlerin elinden çıkma tehlikesini de göz önünde bulundurursak, yeni savaşlar tarihinin insanlığı daha korkunç bir noktaya evireceği açıktır.
3. Dünya Savaşı süreci aslında başlamıştır. İsrail'in yaptığı katliam ve bu katliama alkış tutan Amerikan kongresi üyelerine baktığımızda, dünyaya hükmetmeye çalışan Amerikan aklının bitişini, kurulu sistemin çöküşe geçtiğini artık yüksek sesle dile getirmeliyiz. Ve dahası var. Zihinlerin esir alındığını görmeliyiz!
Peki, hangi hukuk kazanacaktır? Devletler hukuku mu yoksa şirketler hukuku mu? Aslında tam da böyle bir sürecin içindeyiz.
Sıkça nükleer veya taktik nükleer silahtan bahsediliyor. Oysa aslında zihinlerin kontrolü üzerinden farklı ve daha korkunç bir döneme girmiş durumdayız. Devletlerin kontrolü şirketlerde mi, şirketlerin kontrolü devletlerde mi olacak? Aslında sorunun meydana çıkması bile başlı başına rahatsızlık nedeni olmalıdır. Ulus devletleri için ağır bir süreçten geçiyor dünya. Çünkü bir tarafta hesabı kapatmayan küresel güç merkezi olan devletler, diğer taraftan bu süreç içinde küresel aktörlerin kim olacağını belirlemeye gayret eden çok uluslu şirketler.
ABD'deki seçim süreci bize kavganın boyutunu ve siyasetin tek başına güç olma yeteneğini kaybettiğini ispat ediyor. Yani kısacası, 3. Dünya Savaşı devletler arasında başlamış gözükür olmasını, çok uluslu şirketlerin yaptıkları ve hedefleri ile birlikte okumalıyız.