Kovid-19 pandemisi sonrasında dünya olağanüstü durumlarla karşı karşıya kaldı. Bir taraftan Ukrayna'da yaşanan çatışmalar, diğer taraftan İsrail'in Gazze'ye yönelik acımasız saldırıları, farklı coğrafyalarda çatışma, savaş ve siyasi rekabetin kızışmasına neden oluyor. Deyim yerindeyse dünya siyasetinde taşlar yerinden oynuyor.
İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde, diplomasi uluslararası ilişkilerin merkezine yerleşmiş ve çatışmalar belirli kurallarla düzenlenmişti. Bu süreçte uluslararası hukuk, devletler arası ilişkileri garanti altına almış ve barışçıl çözümler için bir zemin oluşturmuştu. Ancak günümüzde, bu düzenin yeniden sorgulandığı ve güç dengelerinin yeniden şekillendiği bir döneme tanıklık ediyoruz.
Dünyanın dört bir yanında dengeler, aktörler ve cepheler yeniden şekilleniyor. Birçok ülke, artan gerilimlere karşı askeri harcamalarını ve yatırımlarını artırarak, adeta yeni bir dünya savaşına hazırlanıyor. Günümüzde vekalet savaşları üzerinden yürütülen çatışmalar, siyasi liderlerin doğrudan 3. Dünya Savaşı'nın başlayabileceğini ve bu yönde hazırlık yaptıklarını ifade etmeleriyle daha da ciddileşti.
Birçok ülke bu gerilimli atmosferde çeşitli askeri önlemler alıyor. NATO üyesi 20'den fazla ülke, 2024 yılında GSYİH'lerinin en az %2'sini savunmaya harcama sözü verdi. ABD, Ukrayna, İsrail ve Tayvan için artan tehditlere karşı 95 milyar dolarlık askeri yardım paketi açıkladı ve mühimmat yatırımlarını 2025 yılına kadar 6 milyar dolara çıkarmayı planlıyor. Rusya ise savunma harcamalarını GSYİH'sinin %6'sına çıkararak, hapisteki mahkumları savaşa göndermek üzere tahliye ediyor.
Avrupa Birliği, 2025 yılına kadar yılda 2,5 milyon mermi üretim kapasitesine ulaşmayı hedeflerken, 2027 yılına kadar savunma sanayine 1,5 milyar avro değerinde yeni bir finansman sağlamayı planlıyor. Çin, Tayvan'ı işgal etme planları doğrultusunda savunma harcamalarını %7 oranında artırdı ve nükleer cephaneliğini genişletti.
Almanya, zorunlu askerlik sistemini geri getirmeye çalışırken, askeri ekipman alımı için tek seferde 100 milyar avro harcamayı planlıyor. İsrail, Gazze'de 37 binin üzerinde sivilin ölümüne yol açan operasyonlarını sürdürürken, Lübnan ile topyekûn bir savaşa hazır olduğunu belirtti. Fransa, askeri üretimi artırmak için savaş ekonomisine geçti ve Finlandiya, F-35 savaş uçakları almak için 9,4 milyar dolarlık bir anlaşma imzaladı.
Siyasi liderler, mevcut gerilimlerin farkında ve çeşitli açıklamalar yapıyorlar. Özellikle Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic'in geçtiğimiz haftalarda yaptığı açıklamalar, bu olasılığın ne kadar yakın olduğunu gözler önüne serdi. Vucic, "İkinci Dünya Savaşı'nın ardından en büyük jeopolitik kriz döneminin yaşandığını" belirterek, "Önümüzdeki aylarda Avrupa ve dünyada mevcut durumun kızışmasını ve çok ciddi sonuçlarla karşılaşmayı bekliyorum" dedi. Bu sözler, küresel güvenlik endişelerini artırmakta ve uluslararası toplumda geniş yankı buldu.
Benzer şekilde, Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan "3. Dünya Savaşı beklentisi var mı?" sorusuna şöyle yanıt verdi: "Dünya bu senaryoyu ciddiye almalı, bu tehdidi ciddiye almalı. Böyle bir risk var, biz baştan beri bunu söylüyoruz. Bunun gerçekten hesabı kitabı yapılmış durumda." Fidan, mevcut küresel jeopolitik ortamda, ülkelerin askeri harcamalarını artırarak bu tür senaryolara hazırlandığını belirtti. Özellikle son dönemde artan gerilimler ve askeri yatırımlar, ülkelerin savaş riskini ciddiye aldığını gösteriyor. Tam bu noktada The Economist dergisinin manşete taşıdığı "WAR" ve "AI" kelimeleri ile küçük puntolarla eklenen "and" ifadesi, yeni bir yapay zeka ve yeni dünya savaşı mı başlıyor sorusunu akıllara getiriyor. Özellikle ABD, Çin ve Rusya gibi ülkeler, yapay zeka teknolojilerini askeri kapasitelerini artırmak için yoğun bir şekilde araştırıyor ve geliştiriyor. Bu da soğuk savaş benzeri bir rekabetin savaş riskinin hangi boyuta geldiğini gösteriyor.
Öte taraftan, Putin, Ukrayna ve NATO'ya yönelik nükleer tehditlerde bulunarak dikkatleri üzerine çekiyor. Putin, Batı'nın Ukrayna'yı desteklemesi durumunda Rusya'nın nükleer silah kullanabileceğini ima ediyor. Öyle ki, ABD, Rusya ve Çin nükleer test tesislerini modernize ediyor. 1996'da imzalanan Kapsamlı Nükleer Test Yasağı Anlaşması'nı imzalayan ülkelerden hiçbiri, ABD ve Çin dışında, belgeleri yürürlüğe koymadı ve Rusya Kasım ayında onayını geri çekti. Buna karşın, Zelenski, Batı'yı Rusya'ya karşı daha sert önlemler almaya çağırıyor. 2023 yılında yaptığı bir açıklamada, "Eğer Rusya'ya karşı durmazsak, bu saldırganlık 3. Dünya Savaşı'na yol açabilir" söylemiyle küresel bir savaşa işaret ediyor.
Kuzey Kore lideri Kim Jong Un, ABD ve müttefiklerinin eylemleri nedeniyle Kore Yarımadası'nın nükleer savaşın eşiğinde olduğunu belirtiyor. Bu durum, Kore Yarımadası'ndaki gerilimi daha da artırıyor. Aynı şekilde , Ortadoğu'da ise İsrail ve Lübnan arasında artan çatışmalar, bölgesel bir savaşa dönüşme riski taşıyor. Sonuç olarak, dünya genelinde artan askeri harcamalar ve gerilimler, 3. Dünya Savaşı riskinin ciddiyetle ele alınması gereken bir tehdit haline getiriyor.