Mustafa Karaalioğlu, Perşembe günü, “7.5 ay geçti... Medya 28 Şubatçılar’la hala ilgilenmiyor?” başlıklı bir yazı yazdı. Karaalioğlu yazısında, neden kimsenin 28 Şubat davasından tutuklu olan o şöhretli generallerin, o muktedir sivillerin davasını takip etmediğini sordu.
Galiba ben, 28 Şubat’ın sivil paşalarının, birlikte iş tuttukları, manşetler kotardıkları Çevik Bir’i, Erol Özkasnak’ı neden unuttuklarını biliyorum.
Bazı kalemlerin, 28 Şubatçıları neden unutmak istediklerini, hatta mümkünse hafızalarından neden silmek istediklerini anlamak için, bugün nasıl bir ruh hali içinde olduklarına bakmakta yarar var.
28 Şubat’ın ‘hizmet elemanları’, şimdilerde ‘sertleşme’ sorunuyla uğraşıyorlar. Muhtemelen, bir yerlerden yargısal olarak sîgaya çekilmeyecekleri konusunda bir garanti almış olmalılar ki, hiçbir utanma duygusu yaşamadan, hayatlarını söndürdükleri insanların yaşadığı mağduriyetlere nazire yaparcasına dalgalarını geçiyorlar.
İşte bu elemanlardan birisi aynen şöyle yazıyor: “Biraz vicdan viagrası, biraz demokrasi viagrası alıp bu sertleşme sorununu aşmamız gerekiyor.”
Geçin bakalım dalganızı...
Siz 28 Şubat’ta, darbecilerle yasak ilişkiye girip millet iradesini birlikte hançerlerken de aynen böyle dalga geçmiştiniz. Hatta, “Gerekirse silah bile kullanırız” manşetleriyle millete silah gösterip, sonra da 1999 yılında, “Hala 28 Şubat sürecine halkın verdiği desteği kabullenemiyorlar” diyerek, darbecilerle ‘suç ortaklığı’ yaparak alaşağı ettiğiniz dönemin Başbakanı Erbakan’a demokrasi dersi vermeye kalkmıştınız.
Aslında değişen bir şey yok, şimdi de “Silivri menkıbeleriyle” bir başka demokrasi masalı anlatıyorsunuz.
Oysa biz, gerçekten derdinizin, daha doğrusu korkunuzun ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Çünkü siz, Ergenekon’da böyle değildiniz. Günlerce, aylarca, “Neden bu insanlar hala tutuklu, belgeler nerede?” diyerek yeri göğü inletmiş, tutuklu generallerin cezaevi hikayelerini diziler halinde yayınlamıştınız.
Oysa, 28 Şubatçıların tutuklanmalarının üzerinden tam 7.5 ay geçmiş ama sizden tık yok. Bugüne kadar, 28 Şubat paşalarının haklarını savunan bir tek cümle bile yazmadınız. Bırakın haklarını savunmayı, adeta adlarını bile anmıyorsunuz. Sanki, Çevik Bir ve Erol Özkasnak diye birileri bu ülkede hiç yaşamamış, siz de adlarını hiç duymamışsınız...
Doğrusu, televizyonlarda Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ilgili bütün ayrıntıları adeta bir uzman edasıyla anlatan, hukuksal hatalara dikkat çeken gazetecilerin neden 28 Şubat davası konusunda suskunluğa gömüldüğünü çok merak ediyorum.
Oysa, dünya alem biliyor ki, bu gazeteci dostlarımız 28 Şubat paşalarını çok iyi tanırlar. 28 Şubat’ın kumanda merkezinden aldıkları çok özel bilgilerle zehir zemberek manşetler attılar, hayatlarını kararttıkları insanların acıları üzerinden gazeteciliklerine yeni başarı hikayeleri eklediler.
Neden şimdi bu kadar vefasızlar?
Dostlarını bu kadar çabuk satmak için ne gibi özel nedenleri olabilir?
Neden acaba?
İsterseniz, hafızalarınızı biraz tazeleyelim. Siz de biliyorsunuz ki, 28 Şubat’ın ünlü paşalarını gündeme getirdiğinizde ya da haklarını savunmak için dosyanın kapağını kaldırdığınızda orada kendi adlarınızı da görmekten korkuyorsunuz. Bu yüzden de, 28 Şubat’ın ve dönemin paşalarının adlarını bile duymak istemiyorsunuz. Çünkü, 28 Şubat adı bile benzinizi solduruyor, nabız atışlarınızın ritmini bozuyor.
Ama eğer bu ülkede, gerçekten adalet varsa, attıkları manşetlerle, yazdıkları yazılarla mahkum ettikleri, mağdur ettikleri insanlarla bugün bile hala alay etmeye cesaret edebilen bu “viagra kabadayıları”ndan yargı mutlaka hesap soracaktır.