Askerlerin zorlamasıyla kurulmuş, Mesut Yılmaz başkanlığındaki ANASOL-D hükümetinin (Türkiye Cumhuriyeti’nin 55’inci hükümetidir) yıkılmasına yol açan “Türkbank ihalesi skandalı itiraf kasetinin” 10 Kasım 1998 akşamı, Kanal 6 ekranında yayınlanması ancak “ilahi bir tesadüf” olarak değerlendirilebilir!..
Başlatanların “bin yıl sürecek” dedikleri “28 şubat sürecinin”,Mustafa Kemal’in ölüm yıldönümünde tarihe gömülmesi dikkat çekicidir.
Çünkü, “Kemalist” olduğunu ileri sürdükleri bir hareket gerçekleştirmişlerdi ama, Gazi Mustafa Kemal’in “bağımsızlıkçı” çizgisine ihanet eden bir rotanın insanlarıydı...
- ABD Savunma Bakanlığı’nın çok özel birimi “net assesment”ta yerleşik Musevi lobisi ve İsrail ile eşgüdümlü gerçekleştirilmiş bir askeri müdahalenin içine Mustafa Kemal’i yerleştirirseniz, ona “ihanet etmiş” olursunuz...
Bu nedenle, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 28 Şubat ile başlatılan soruşturma ve yaşanılan gözaltı/tutuklamalar ile bağlantılı tepkisini anlamak mümkün değil... Mustafa Kemal’in kurduğu bir partinin liderinin “başka ülkelerin başkentlerinde yazılmış senaryoların takipçilerine” sahip çıkması, tarih karşısında hazin bir durumdur.
Askerlerin kurdurduğu hükümet
30 Haziran 1997 günü, askerlerin zorlamasıyla “kurdurulan”ANASOL-D hükümeti, cumhuriyet tarihinin “mali yolsuzluk skandalı sonucu yıkılmış” tek hükümeti olarak tarihe geçti. TÜRKBANK ihale skandalını belgeleyen işadamının itiraf kasetinin Kanal 6’dan yayınlanmaya başlanmasından sadece 15 dakika sonra hükümet fiilen çökmüştü ama siyasi yaşamını sonlandırması için 11 Ocak 1999’u beklememiz gerekti.
Söz konusu kasetin yayınlanması kararını veren genel yayın yönetmeni olarak hükümete dışarıdan destek veren CHP lideri Deniz Baykal tarafından aranmış, partisinin bu desteği geri çektiğini de ilk kez ondan duymuştum.
Askerlerin kurduğu hükümeti devirmek zor bir iştir...
Deniz Baykal ve CHP, “adına merkez medya denilen” grupların aleyhte kampanyası sonucu katıldığı ilk seçimde “baraj altı” kaldı...
Beni ise yaklaşık 4 yıl sürecek bir işsizlik dönemi bekliyordu!...
Kolay iş değildir “müesses nizam”ın arzuları hilafına bir takım işler yapmak bu memlekette...
Şimdi, 28 Şubat sürecinde “aktif görev aldıkları” ifade edilen bazı meslektaşların çırpınışlarına bakıyorum da, bütün yaşadıklarım geçiyor gözlerimin önünden...
Dış desteksiz olmaz
Merhum Necmettin Erbakan, “küresel güçlerin” Türkiye Cumhuriyeti başbakanlık makamında görmeyi arzu etmedikleri bir siyasi portreydi. Erbakan’ı, özellikle İsrail’in güvenliği açısından “tehdit” olarak algıladılar ve Soğuk Savaş yıllarındaki askeri darbelerin mantığı içinde “Pentagon mahfellerinde” askeri vesayetin temsilcilerine “yürü, kim tutar sizi” mesajını verdiler...
- Türkiye’nin “İsrail-Pentagon patentli” bir askeri müdahalede Gazi Mustafa Kemal’in bizlere onur nişanı olarak miras bıraktığı 10’uncu Yıl Marşı’nı “darbenin sesi” olarak kullanması yakın tarihimizin en büyük ayıbı, Mustafa Kemal’e karşı işlenmiş en büyük suçtur.
Bu hareketin arkasında yatan asıl mantığı ve hedefleri anlamak isteyenler Middle East Quarterly dergisinin 2002 yılında yayınladığı “Formula for Stability: Turkey plus Israel” başlıklı makaleye göz atabilirler.
Sadece askerler mi?
Tabii ki, bütün bu gelişmelerin sonucunda hesap vermesi gerekenler yalnız askerler değildir. Merak etmeyin, işi basın mensupları tartışmasına getirecek değilim...
- 28 Şubat esasen, küresel güçler ile işbirliği içinde, dönemin “yüksek faiz-iç borçlanma” zeminine oturmuş “sömürge ekonomisinde” yüksek rant sağlayan “büyük sermaye gruplarının” tezgahladığı ve sonuna kadar desteklediği bir harekettir.
- Dönemin “merkez medya grupları” her ne kadar “askerden emir almış” gibi görünseler de, esas olarak “İstanbul Dükalığı” olarak da adlandırılan büyük sermaye gruplarının sözcülüğünü yapmışlardır.
Bu gruplar, ANAP ve DYP’nin “kaotik yönetim anlayışları” doğrultusunda bir gecede elde edilen olağanüstü faiz gelirleri ve borsada oynanan oyunlardan çok memnundular...
-Hesap mutlaka 28 şubat’ın ekonomik enkazını yaratanlara uzanmalıdır... Tüyü bitmemiş yetimin hakkı asıl şimdi sorulmalıdır.
Allah bana, bir yayıncı olarak, bu “pis tezgahı”, yine bir “yolsuzluk kaseti” ile sonlandırma onurunu verdi...
Geceleri yastığa başımı koydum mu, rahat uyuyorum...