Soru şu bence:
28 Şubat’ın şu an Türkiye için güncel bir anlamı var mı yoksa biz 28 Şubat’tan söz ettiğimizde artık geçmişte kalmış zor günleri mi konuşmuş oluyoruz?
Benim 28 Şubat’la ilgili değerlendirmelerimin genel çerçevesi şu olmuştur:
- 28 Şubat yerli bir operasyon değildir.
- 28 Şubat küresel odaklarda pişen bir konseptin Türkiye’yi pilot ülke olarak kullanmasıdır.
- 28 Şubat’ın özünde “Türkiye’de İslam çok oldu” değerlendirmesi vardır.
- “Çok oluş” dindarlığın gelişme seviyesinin tespiti ile alakalı değildir.
- “Çok oluş”, siyasette, eğitimde, bürokraside, ekonomide ve özellikle dış politikada çok oluş niteliğindedir.
- Siyasette “siyasal İslam”ın Refah Partisi hüviyetinde iktidarın büyük ortağı olması, eğitimde İHL-Başörtüsü görünürlüğünün artması, bürokraside eşi başörtülü sivil - asker bürokrat gerçeği ile oluşumlar, ekonomide yeşil sermaye olgusu ile... ve “özellikle dış politika”da, Türkiye’nin “Yeni bir dünya kurma” mantığı içinde İslam dünyası ile yeni oluşumlara (D-8 gibi) vücut verme arayışları ile...
Bütün bunlar, Türkiye’nin ekseni konusunda (sonraları, Ak Parti iktidarı döneminde Türkiye’de eksen kayması tartışmalarını hatırlayalım) duyarlı odaklarda “çok oluş” hassasiyetini devreye sokmuştur.
Ne dersiniz yukarıdaki değerlendirmeler doğru mu?
Peki 28 Şubat’tan sadece 5 yıl sonra Refah Partisi’nin içinde yetişmiş kadroların yeniden ve Refah’tan çok daha etkin biçimde iktidara gelmesi uluslararası odakların tavrı açısından ne anlama gelmektedir?
Daha ileriki zamanlarda Ergenekon davaları ile, MGK’nın askeri kanadının tasfiyesi ne anlama gelmektedir? TSK’nın pozisyonunu her zaman önemsemiş olan küresel etkin odaklar, Ergenekon sürecinde hangi saikle onaylayıcı bir role bürünmüştür?
Ve bugün, Tayyip Erdoğan ve Ak Parti iktidarına karşı, küresel odakların adeta 28 Şubat mantığı ile hareket etmesi ne demektir?
Arap Baharı sürecinde birçok İslam ülkesinde “İslamcı kadrolar”ın iktidara geliş sürecinin Mısır’da darbe ile, Tunus’ta İslamcı kadroların Mısır’dan ürküp geri çekilmesi ile, Suriye’nin İslamcılar iktidara gelmesin diye kanlı bir iç savaşa sürüklenmesi ile, Suriye’de ABD ile Rusya’nın birlikte oynaşmaları ile ve Amerika’nın Türkiye’yi adeta çıldırtmak pahasına PYD-YPG’ye meşruiyyet sağlaması ile 28 Şubat’ın küresel boyutu arasında bir alaka var mıdır?
Mısır’da, Tunus’ta, Suriye’de olan bitenlerle, Erdoğan - Davutoğlu perspektifiyle yol alan Türkiye’nin bölgeye ilişkin projeksiyonlarını dizginleme hesabı bulunmakta mıdır?
Şu cümleyi birçok yazımda, birçok konferansımda kurdum:
- Türkiye’nin sistem karakteri de, bu coğrafyadaki konumu ve misyonu da, küresel odakların gözetimi altındadır.
Buradan baktığımızda bir ara dışarda - içerde gündeme gelen “Eksen kayması” ifadelerinin nasıl bir uluslararası duyarlılığın yansıması olduğu daha iyi anlaşılır.
Ne dersiniz?
Arap Baharı ile oluşması beklenen “İslamcı iktidarlar Ortadoğusu” küresel odaklar nezdinde “İslam çok oldu” gibi bir değerlendirmeye konu olmuş olamaz mı?
Hiç unutmamalı ki, bu değerlendirme de “Ortadoğu’da Müslümanlar daha derin müslüman oldu” gibi bir mahiyet taşımamaktadır. Küresel odakların mesela Suudi Arabistan’ın “Şeriat”ından “çok oldu” anlamında rahatsızlık duyduğu varit değildir.
İslam ne zaman çok oluyor?
İslam bu coğrafyadaki açık - örtülü sömürge yapısını sorguladığında ve kendi içinde dünya dengesini etkileyecek bir yapılanmaya gittiğinde İslam çok olmuş oluyor ve 28 Şubat mantığı devreye giriyor.
28 Şubat, evet, Türkiye’de bin yıl sürmedi.
Ama coğrafyamızda küresel 28 Şubat uygulaması devam ediyor.
Coğrafyamızdaki bu uygulamanın Türkiye’yi de ciddi anlamda etkilediği kuşkusuzdur.
Bunun da altında, İslam coğrafyasındaki gerçek hamlenin Türkiye merkezli olacağı değerlendirmesi vardır.
Peki bu bin yıl mı sürecek?
Hayır, asla.
“100 yıllık parantezi kapatma” gündemi bu coğrafyanın çocuklarının yüreğinde depreşmeye çoktan başladı. Bunun meyveleri er geç devşirilecek.