SAN FRANCISCO - Türkiye’de 28 Şubat yargılaması istim alırken, ben “kitap turu” gereği Amerika’da şehir şehir gezmeye devam ediyorum. Ancak karşılaştığım onlarca farklı realite içinde, 28 Şubat zihniyetine dair anekdotlar da var.
Bu anekdotlardan birini, buraya gelmeden bir kaç gün önce, üç saat dilimi uzaktaki Güney Carolina’da tanıştığım bir Türk öğrenciden dinledim. İmam Hatip mezunu, dindar bir genç olan bu öğrenciyi de size sadece Bay M. olarak tanıtacağım. Çünkü, “Aman abi, dediklerimi yaz ama adımı yazma, neme lazım, sonra Türkiye’ye dönünce bir sıkıntı yaşamayayım” diye rica etti.
Benden on yaş kadar küçük olan Bay M., şu sıralar Amerika’da doktora yapan bir Anadolu çocuğu. Buralara gelmeden önce ise İzmir’deki Ege Üniversitesi’nde lisans ve yüksek lisans yapmış. Ve o yıllar boyunca bir hayli “sıkıntı” yaşamış. Çünkü namaz kılmasından tutun oruç tutmasına kadar her şey söz konusu üniversitede “sorun” oluyormuş.
Üniversite Şubat’ı
Öğrencilerin kampüste namaz kılmalarına hiç hoş bakılmıyormuş mesela. Fakülte binasının bodrumunda küçük, izbe bir oda bulup orada “çaktırmadan” namaz kılmaya başlamışlar. Ama üniversite yönetimi kısa zaman sonra bu “irticai” faaliyeti fark edip odayı kitlemiş.
Bunun üzerine Bay M. ve mütedeyyin arkadaşları, ders aralarında yakınlardaki mahalle camiine “kaçmaya” başlamışlar. Bunun için de kampüsü söz konusu mahalleden ayıran duvardan atlamaları gerekiyormuş. Ama Ege Üniversitesi’nin külyutmaz yönetimi kısa süre sonra bu “irticai faaliyet”e de uyanmış ve hemen tedbir almış: Duvar “kampüsten içeri kaçak girenler var” bahanesiyle yükseltilmiş. “Ama asıl mesele bizim camiye gitmemize engel olmaktı, vallahi de billahi de” diyor Bay M.
Ramazan ayı geldiğinde Ege Üniversitesi’nin Cumhuriyet bekçisi (ve de Cumhuriyet okuru) hocaları, yeni atraksiyonlara girişiyormuş. “Normalde yüzünüze bile bakmayan bir hoca gelip, ‘hadi çocuklar öğle yemeğine gidelim’ derdi” diyor Bay M. “Dertleri oruç tutmamayı teşvik etmek ve tutanları fişlemekti” diye ekliyor. Dindar öğrencilere sözlü sınavlarda özellikle zorluk çıkarıldığını da anlatıyor.
Kurtların sessizliği
Hemen belirteyim ki, Ege Üniversitesi’ne dair tüm bu İslamofobik anekdotlar, 28 Şubat dönemine değil, 2000’lerin ortasına ait. Çünkü aslında 28 Şubat rejiminin kalıntıları, bundan bir kaç yıl öncesine dek sürdü. Cumhuriyet mitingleri ve kapatma davasıyla son kurşunlarını sıktılar. “Bin yıl sürmesi” hedeflenen bu İslamofobik rejime, ancak son iki-üç yılda bir sünger çekilebildi.
Ama bu iyi haberin içinde bir de tatsız bir realite var: 28 Şubat’ın kurşunu tükendiği için bitmesi demek, 28 Şubatçıların kafa yapısında pek bir şey değişmemiş olması demek.
Öyle ya, siz bir zihniyet değişikliği görüyor musunuz post-modern darbenin gönüllü destekçilerinde? Dünyanın artık değiştiğini, darbelerin imkansızlaştığını anlıyor olabilirler. Ama bu başka, bugüne kadar alkışladıkları zulümlerden dolayı pişman olmaları, bu konuda özeleştiri yapmaları başka. Bu ikinci açıdan ortada “tık” yok.
Ama eski kurtların bu yeni sessizliğini kabullenmemek lazım.
Evet, 28 Şubat’ın fiili darbecileri ile onların fikri destekçileri ayrılsın; bu ikinci gruba karşı “cadı avı” başlatılmasın. Bu haklı uyarıyı pek çok kalem yapıyor. Ama bu ikinci grubun kodamanları da bir kez olsun insaniyet göstersin, çektirdikleri acılara pişman olsun, kibir ve zulümlerinden dolayı özür dilesinler. Öz eleştirilerini versinler.
“Şu gavur dediklerimizin onda biri kadar insan olsunlar abi” diyor Bay M. “Burada namaz kılmak istiyoruz, üniversite yönetimi seve seve oda tahsis ediyor. Nedir bu bizimkilerin kini?”