1993 yılında Altınoluk dergisinde “İslam’ı vuran yaftalar” diye bir kapak yapmıştık. Fundamentalizm (köktendincilik), entegrizm, radikal İslam, siyasal İslam bu tür yaftalardı. Bunların üretim alanı Batılı strateji merkezleriydi. İslam dünyasında, Batı hegemonyasını sorgulayan islami akımlar üzerine derhal böyle bir damga vurulur ve “tehdit algısı” içine sokulurdu.
İslam iktidar olabilirdi, hatta şeriatı uygulayabilirdi, ama asla Batı’nın çıkarlarını sorgulamamalıydı. O zaman tehdit oluşturmaya başlar, mücadele edilmesi gereken bir hedef haline gelirdi. Hatta bir İslam ülkesinde bir siyasi hareket, islami hassasiyeti olmasa, laik nitelikli olsa bile, Batı hegemonyasını sorgulamaya başlamışsa, tehdit olmaya da başlamış demekti.
1989 sonrası NATO konsepti, İslam dünyasına böyle bir bakışı yükledi ve NATO’nun yeni mücadele alanı İslam coğrafyası oldu. Yukarda işaret ettiğimiz yaftalar da bu mücadelenin araçlarına dönüştü.
Ben 28 Şubat’ı hiçbir zaman yerli bir operasyon olarak görmedim. Yeni NATO konseptinin pilot ülkesi olarak görüldü Türkiye ve Türkiye’den paydaşlar bulundu.
Erbakan’ın “Siyasal İslamcı” olarak damgalanması ve Başbakanlığa yükselince “tehdit algısı”na maruz kalması, dışarıdaki değerlendirmenin içe yansımasından ibaretti.
28 Şubat bana göre bir “İslam’ı azaltma operasyonu” olarak devreye girdi. Siyasette, ekonomide, bürokraside, eğitimde İslam “çok olmuştu!” Sistem harekete geçti, operasyon yapıldı, Refahyol iktidarı devrildi, Refah kapatıldı, sonra Fazilet kuruldu, kapatıldı.
Batı rahatladı. Amerika derin bir nefes aldı.
1992’de Cezayir’de yapılanın Türkiye versiyonu devreye girmiş oldu.
Dün, Hizmet medyasının Bugün ayağında, Bugün TV’nin de genel yayın yönetmenliğini yapan Tarık Toros, bir “Siyasal İslam yazısı” yazdı.
Bu yazıyı, bir Vural Savaş iddianamesi gibi okudum ben.
Vural Savaş’a sunulmuş bir neo-con gerekçesi gibi.
Tek farkı, bugün ve Tayyip Erdoğan’la mücadele ederken yazılmış olması.
2008’de AK Parti hakkında kapatma davası açan başsavcı, Tarık Toros’tan yardım isteseydi, herhalde eli boş kalmazdı.
Yani farzedin ki, bugün ilmeğini hazırlamış, AK Parti’nin ve Tayyip Erdoğan’ın boynuna geçirmek isteyen bir vatandaş.
Mümtazer Türköne de kaç zamandır kelleleri düşürmekle uğraşmıyor mu?
“Fazilet Partisi kuruldu, kurulur kurulmaz da ‘Siyasal İslam refleksi’ ile başörtülü Merve Kavakçı’yı milletvekili yaptı.”
Yaa gördünüz mü siyasal İslam refleksi neymiş.
Merve Kavakçı ile kolkola Meclis’e giren Nazlı Ilıcak da siyasal İslam refleksi ile mi hareket ediyordu o gün ve yarın Nazlı Hanım, Bugün gazetesinde yazacaksa, tam da siyasal İslam refleksi içinde olduğu için mi yazmasına imkan sağlanıyor?
Tarık Toros Merve Kavakçı’da kalmamış,bu iktidar dönemindeİmam Hatipler konusunda yapılanları da “Siyasal İslam”ın bir hamlesi olarak görmüş. Tevekkeli değil, 28 Şubat’ın bütün hışmı da İmam Hatiplere yönelmişti. Ne garip, bir “Hizmet gazetecisi”nin aradan 17 yıl geçtikten sonra bir 28 Şubat reenkarnasyonuna talip olması...
Sonra Mümtazer Türköne dünyasından malum savcılara bir iddianame boyutu daha:
“Birtakım cemiyetler, vakıflar yüksek miktarlı bağışlarla palazlandı. Belli kademelerde iş yapmak için yüzde 20’lere varan oranda bağışı gözden çıkarmak gerekiyordu. Rüşvet gibi bu bağışın fetvası hazırdı. Devlet rant dağıtıyor, yakın sermaye bunun etrafında ‘şartlarını yerine getirmek suretiyle’ kümeleniyordu.”
Bugünü nasıl okuyor Tarık Toros?
Bakın şöyle:
“Siyasal İslam’ın içine düştüğü
devlet sarmalı içindeki debelenişten başka şey değil.”
Sonra da tehdit geliyor:
“Rüşveti ve yolsuzluğu bugün örtebilirler, kamu algısıyla oynayabilirler. Cemaat yaptı deyip perdeleyebilirler.
“Sadece ertelemiş olurlar.
Günün birinde hepsi önlerine konur.
“Tabii hala Türkiye’delerse...”
Ne tehdit ama...
Sanki “28 Şubat bin yıl sürecek” diyenler gibi. Acaba öyle diyenler kime güvenmişti? Ve ne yaptı halk iradesi öyle diyenleri?
Şimdi Tarık Toros’un bu özgüvenine şapka çıkarmak gerekir diyeceğim ama, burası İslam coğrafyası, burası Türkiye ve bu coğrafyada tekerlek, hiç de öyle Neo-con - Amerikan rüyaları istikametinde dönmüyor. Mısır’ın Amerikan desteğindeki darbecilerine rağmen. Yarınlar Mısır halkınındır, Türkiye halkınındır, Filistin halkınındır.