27 Mayıs darbesi olduğunda Milli Savunma Bakanlığı (MSB) koltuğunda oturan kişi Ethem Menderes’tir.
Koltuğu devraldığı kişi, yani selefi ise Şemi Ergin’dir.
Her ikisi de Başbakan Menderes’e ihanet eder.
Ethem’in soy ismine bakılarak Menderes’le akraba olduğu sanılmasın.
Lakin akrabadan öte sevilen biridir.
O yüzdendir ki Menderes tarafından soy ismiyle taltif edilmiştir.
Menderes’in elinden tutarak vekil ve bakan yaptığı biridir.
Ethem Menderes Mİlli Savunma Bakanı sıfatıyla Komutanlarla içli-dışlıdır. Olup biten her şeye ilk elden vakıf olan biridir. Genç subayların darbe hazırlıkları için örgütlendiklerini bilmemesi mümkün değildir.
2 Mayıs’ta dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel emekliye ayrılır. 3 Mayıs’ta İzmir’e gitmeden önce Bakanı ziyarette bulunur. Kendisine Başbakana vermesi dileğiyle bir mektup bırakır. Lakin Bakan, Başvekil Menderes’e o mektubu iletmez.
O mektupta darbenin ayak sesleri vardır. Ordu içindeki huzursuzluk giderilmezse sonucun kötü olacağı münasip bir üslupla aktarılır. Öneriler sıralanır. Önerilerin başında mevcut Cumhurbaşkanı Bayar’ın görevini Menderes’e bırakması vardır. Ve Menderes’in görevi aldıktan sonra ülkeyi rahatlatmak adına atması gerektiğine inandığı adımlar sıralanır.
“Cemal ağa” lakaplı Gürsel bilindiği üzere 23 gün sonra yapılan darbenin başına getirilir. Zira dönemin genel kurmay başkanı Rüştü Erdelhun ikna edilmediği için Gürsel en kıdemli emekli Komutan olarak darbenin lideri olur. Erdelhun Paşa da Yassıada’da yargılanır.
O mektup Başvekil Menderes’e ulaştırılsaydı ne olurdu bilinmez.
Lakin Menderes soy ismini taşıyan Bakanın hem bu mektubu kendinde tutması hem ordu içinde endişeye mahal bir durum olmadığını her seferinde söylemesi manidardır.
Yassıada’daki yargılamalar esnasında Ethem Menderes’in sergilediği tavır daha yürek yakıcıdır.
Menderes ihaneti farketmiştir lakin iş işten geçmiştir.
İhanet hep en yakınındakilerden gelir düsturu bir kez daha ayan beyan olmuştur.
Sadece Ethem Menderes değil, önceki Bakan Şemi Ergin de ihanetçilerin içindedir. Ergin’in uyduruk günlükleriyle Başvekil Menderes’i nasıl arkadan hançerlediği görülür.
İşin daha vahim olan yanı DP’nin ağır toplarından/kurucularından TBMM Başkanı Refik Koraltan ve Fuat Köprülü’nün Yassıada’daki duruşları, siyasete kefen giyerek çıktığını söyleyen liderler tarafından mutlaka değerlendirilmesi gereken bir konudur.
Çıkarılacak ders:
Siyasetin olduğu her yerde ihanet vardır.
İhanet içeriden ve çoğu kez en çok güvenip yanında tuttuğun kişilerden gelir.
Güven bir yere kadardır.
Bütün bilgileri o çok güvendiğiniz ve asla ihanet etmeyeceğinize inandığınız bir tek kişiden aldığınızda akıbetiniz hayrolmaz.
Siyasette önemli makamlara taşıdığınız insanların sadakati ve kişiliği önem arz eder. Zira o kişilerin beyanları sizi zor duruma düşürür.
Yassıada’da sadakatinden ödün vermeyen Tevfik İleri gibi bakanlar ile TBMM Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturtulan Koraltan ve Köprülü gibi isimlerin mukayesesi önemlidir.
15 Temmuz sürecinde de böyle bir mukayese imkanı doğdu aslında.
O geceyi nerde geçirdiği dahi bilinmeyenleri veya darbeciler yenilgiye uğratıldıktan sonra meydana çıkan 16 Temmuzcuları önemle not etmek gerekirdi.
***Darbe yapılacağına dair ihbarlar yapılır.
İlk ihbarı yapan kişi, bizzat cunta gruplarından birinin içindeki Binbaşı Samet Kuşçu’dur.
Ne yazık ki ihbar ettiği subaylar serbest bırakılırken Kuşçu mahkum edilir.
Kuşçu’nun ihbar ettiği subaylar darbeyi gerçekleştirenler içindedir.
Rahmetli Alparslan Türkeş bizzat bir yakını üzerinden darbe ihbarında bulunur.
Başka kanallardan da ihbarların yapıldığını Murat Bardakçı yazdı. Dönemin Anadolu Sigorta Yönetim Kurulu Başkanı Sezai Feray’ın mektubu gibi.
Bu ihbarların hiç biri ciddiye alınmadı.
Çünkü Başvekil Menderes’in özgüveni yüksekti.
Hiç kimsenin güçlü iktidarına karşı bir şey yapamayacağına inanıyordu.
MSB Menderes ve Genelkurmay Başkanı Erdelhun Paşa dolayısıyla ordudan emindi.
Çıkarılacak ders:
15 Temmuz öncesinde de Fetullahçı askerlerin darbe yapacakları iddialarına inanılmazdı.
Fetullahçıların darbe yapacak kadar güçlü olmadıkları varsayılırdı.
Demek ki yapılan her ihbarı dikkate almak lazım.
“Artık darbe olmaz!” rehavetine kapılmamak lazım.
Ordu ve emniyet içindeki kadrolaşmalara, tayin, terfi ve tasfiye süreçlerine azami dikkati göstermek lazım.
***Kılıçdaroğlu CHP’sinin başını çektiği cephe, tıpkı İnönü CHP’sinin 27 Mayıs öncesinde yaptığı gibi “şartları tamam eylemek”le meşgul.
O yüzden içimizi sağlam tutmak ve cumhur ittifakını güçlendirmek lazım.