Tarihçi Prof. Dr. Cemil Koçak yeni kitabı Darbeler Tarihi’nde Türkiye’deki darbelerin zihin kodlarını ele alıyor. Koçak’a göre Gezi olayları, 15 Temmuz’un ‘göstergeleri’nden sadece biriydi.
15 Temmuz darbesi, Türkiye’de darbeler târihini hatırlamamıza bir kez daha vesile oldu. Ülkemizde ordu-politika ilişkisinin ayrıntılı bir şekilde bilinmesi gerektiğini de ortaya çıkardı. Sanılanın aksine; ordunun politikaya müdahalesi, 27 Mayıs 1960 darbesiyle başlamadı. Türkiye’de ilk cunta 1946 yılında kuruldu. Bu şu anlama geliyor: 15 Temmuz darbesinin yetmiş yıllık bir geleneği var bu ülkede... Ve bu gelenek yeterince bilinmezse; 15 Temmuz’un analizini yapmak da o denli güçleşir.
Prof. Dr. Cemil Koçak’ın Timaş Yayınları’ndan henüz çıkan ‘Darbeler Tarihi’ adlı kitabı ‘darbeci zihniyet’in bilinçaltını sorguluyor. 1946 yılında kurulan ilk cuntalardan başlayarak darbelerin birbirleriyle olan bağlantısını kuruyor. Cemil Koçak ile darbeler sürecini konuştuk.
-Türkiye’de darbeler tarihini ne zamandan başlatmak gerekiyor?
Türkiye’de 1876 ve sonra da 1908 sonrasında başlayan askeri darbe geleneğinin (ve askeri yönetimin) göz ardı edilmemesi gerekiyor. Bazen yanılıyoruz ve darbeleri yalnızca başarılı olması halinde ele alıyoruz. Oysa, bu doğru değil... 27 Mayıs öncesinde, daha 1946 yılında kurulan ilk cuntadan başlayarak Türkiye pek çok darbe girişimine ve sonuca ulaşmış darbelere maruz kaldı.
- Peki bu darbelerin ortak yönleri nedir?
Hangi darbe olursa olsun, bütün darbeciler ortak bir zihniyet havuzuna sahip. Başarılı olsun, olmasın; bütün darbecilerin ana fikri, ideolojik ve politik argümanları, her defasında, neredeyse kes-kopyala-yapıştır yöntemiyle tıpatıp birbirinin neden benzeri oluyor; buna açıklık getirmeye çalışıyorum kitabımda.
- Bazı darbeciler bir kısım aydınlar tarafından hala alkışlanıyor. Türkiye’de kaç çeşit ‘darbeci’ geleneği var?
Bizde darbeler tarihinin bir önemli özelliği, toplumun farklı ve zıt politik kesimlerinin kendilerinin ideolojik duruşuna göre, darbelere sahip çıkması ya da reddetmesidir. Mesela, 27 Mayıs CHP tarafından sahiplenmişken; 12 Mart muhafazakar kesimler tarafından benimsenebilmiştir. 12 Eylül, pek çok kesim tarafından aynı anda ve ortaklaşa olarak benimsenmiştir. Böylece toplumda ilke olarak darbeye karşı çıkmak geleneği yerine, aksine kendine uygun olan darbeyi desteklemek gibi hayli tuhaf bir gelenek ortaya çıktı.
-Darbecileri ‘kaşıyan’ ideolojik ve politik atmosfer sürüyor mu?
Ak Parti iktidarına karşı ordunun hareketlendiği her durumda, tâ 28 Şubat’tan beri, toplumun belirli bir kesiminin darbeye ne kadar hevesli olduğunu bir kez daha tecrübe ettik sanırım! İşte, hangi ideolojik ve politik duruşa sahip olursa olsun, toplumun önemli bir seçmen kitlesinin kendinden yana bir darbeye destek vermeye hazır olması; cuntacıları da, bir darbe için heveslendiren ve kendilerine kitle tabanı bulabilecekleri bir siyasal ortam yarattı. 15 Temmuz’dan sonra bile, bu eğilimin tamamen sona erdiğini düşünmek çok yanıltıcı olur ve olacaktır.
- ABD’nin onayı olmadan bir Nato ülkesinde darbe yapılabilir mi?
Bir röportajımda ‘ABD istemediği için darbe olmuyor’ demiştim. Ben Türkiye’de ABD’nin ve NATO’nun bilgi ve onayı dışında bir darbe olabileceğine hiçbir zaman ihtimal vermedim. Demek ki, ABD açısından sonunda ‘bıçak kemiğe dayandı.’ 15 Temmuz’u başka türlü analiz etmek doğru olmaz. Çelişmeler bir darbeyi dahi göze ardırmış olmalı... Belki elli yıl sonra falan, bir zamanlar 1973 yılında Şili’de Allende’yi devirdiklerini itiraf ettikleri gibi, bunu da açıklarlar-bilemem...
- Aydınların tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ah evet… Onlarca yıldan bu yana darbelere karşı yazıp çizen ‘aydınlar’ var bir de… Onlar bu ‘kalabalıklar’dan kendilerini ayırt ettiklerini darbe sırasında ve sonrasında çok güzel bir şekilde gösterdiler! Onlar, o zamana kadar yazdıklarının ve söylediklerinin, işte o an geldiğinde, sadece edebiyat olduğunu göstermiş oldular. Tarih, bunu da kayda aldı asla unutamaz!
DARBE RİSKİNE İŞARET ETMİŞTİM
Prof. Cemil Koçak: Yıllar önce “27 Mayıs ruhunu sürdürenler var” başlığıyla yazdığım yazılarda; darbe riskine işâret ediyordum. Özellikle Gezi sırasındaki ana fikrim; bunun bir darbeye zemin oluşturacak örgütlenme olmasıydı. Mısır örneğinde olduğu gibi; iki farklı kesimin meydanları doldurmasıyla; çatışmayı önleyecek “kurtarıcılar”ın ortaya çıkması hedeflenmişti!
DARBECİLİK KEMALİZM’DEN BESLENİR
- Kitapta Türkiye’de cuntaların tarihini 70 yıl öncesine götürüyorsunuz. Darbeciler nasıl bir zihniyete sahip?
Benim bu kitapta yer vermeye imkân bulamadığım 80 sonrasındaki gelişmeleri hatırlayacak olursak; darbeler ile Kemalizm arasındaki birliği, bütünlüğü ve örtüşmeyi de görmek gerekir. Darbecilik Kemalizm’den beslenir ve Kemalizm, darbenin ve darbecilerin meşru gördükleri yegane ideolojidir. Bu bakımdan birbirlerini desteklerler. Bunun basit bir nedeni var; Kemalizmin öngörmediği bir siyasal iktidar, Kemalistler tarafından asla meşru bulunmaz; bu durumda o iktidarın seçmen oyuyla seçilmiş olması da hiç önemli olamaz. Aksine, ‘yoldan çıkmış olan bir iktidar’ muhakkak yeniden ‘doğru yola sevk edilmelidir’ ve bunun tek yöntemi de, çaresiz olarak, darbedir! Bu bakımdan Türkiye’de darbeler ile Kemalizm ve Kemalist ideoloji arasında geçişkenlik çok yüksektir!
Ben bu kitapta darbeci zihniyeti açığa çıkarıyorum; ben bu kitabımda sadece darbelerin öyküsünü yazmıyorum; aksine, bundan öteye, asıl darbecilerin zihniyet dünyasını anlatmaya çalışıyorum; çünkü, asıl mesele burada...
15 TEMMUZ BİR DEVRİM
- İlk kez bir darbe halkın çıplak elleriyle direnişi sayesinde başarısızlığa uğratıldı. Sizce bu artık ‘darbeci zihniyet’lerin işini zorlaştırır mı?
15 Temmuz gecesi, kanımca Türkiye’de demokrasi tarihimiz açısından (belki de) inanılmaz bir devrim gerçekleşti. Bu devrim, geniş yığınların sokakta darbeyi durdurmasıydı. Bu oldu-ve bir daha olursa, yine olacak artık! Bu siyasal tecrübe toplumun hafızasına ve bilincine kazındı bir kez-bunu kimse artık oradan alıp, unutturamaz!
Yine de toplumun tamamından söz ettiğim düşünülmesin lütfen... Hayır, keşke böyle olsaydı, ama henüz böyle değil... Bir kısım hala meşru siyasal mücadele içinde yer almayı içine sindiremiyor.
Gezi darbe için altyapıydı
- 15 Temmuz darbe girişimini nasıl okudunuz?
Darbe, sâdece askeri operasyon olarak uzun zamandan beri hazırlanmamıştı. Bunun kadar önemli husus; darbenin kitle desteğini sağlayacak psikolojik harekâtın da buna eşlik etmesiydi. Çok uzun yıllardan beri önce AK Parti iktidârına; Gezi’den beri ise, neredeyse tek başına Recep Tayyip Erdoğan’a ve en yakın çevresine yönelik saldırılar; aslında bir darbeyi haklı ve meşrû addedecek geniş bir kitlenin yaratılmasına yönelikti. Bu yalan ve bezdirici propaganda faaliyetinin amacının, darbenin destekçisi kitleyi yaratmak olduğunun farkında olmak gerekir. Sakın bu türden propagandanın yeni ve yaratıcı bir fikir olduğu da düşünülmesin; asla; bu yöntem, 27 Mayıs öncesinden ve sonrasından kopya edilmiştir.
ÜST AKIL BELLİ: ABD VE…
- Toplumda darbelerin ‘üst akıl’ tarafından yapıldığına dair bir kanaat hakim. Sizce bu ‘üst akıl’ nedir?
Basit: ABD ile onun yönlendirmesi altında olan Batı ülkeleri! 15 Temmuz sonrasındaki gelişmeler, özellikle ABD ile Batı medyasının ve politikacılarının tutumu ve söylemleri; herşeyin bir darbe sonrasına göre düzenlenmiş olduğunu bize sanırım ve umarım yeteri kadar açıklıkla anlatmıştır. ABD ile onun yönlendirmesi altındaki Batı Avrupa; Türkiye ile çıkar çatışması içinde ve bu çatışma şiddetlendikçe, sonuçları daha dramatik oluyor ve belki de olmaya devam edecek! Muhtemelen öyle olacak.
- Bu çatışmanın sonu olmayacak mı?
Orta Doğu meselesi ve gelecek yılların tasavvurları içinde Türkiye’nin yalnızca batının ajanı olması talep edildiği sürece; nihayet Türkiye bunu reddetmeyi sürdürdüğü sürece; bana soracak olursanız eğer, bu ‘savaş’ kolay kolay bitmez! Belki zaman zaman yumuşayabilir; ama uzun yıllar sürecek bir mücadele bence 2013 gezi olayları ile başladı ve gelecek yılların ana gündem maddesi olmaya da devam edecek...