Yüzyılda bir gelen fırsatlar vardır. Geldiğinde değerlendirmek, kaçırmamak gerekir. Böylesine büyük fırsatları değerlendirmemek hem kişileri hem de toplumları tarih nezdinde mesul tutar.
Dünya futbol şampiyonasının oynandığı Katar, yüzyılda bir gelecek olan fırsatı olabildiğince verimli şekilde kullanıyor. Bu büyük şöleni adeta bir "emr-i bil maruf"a çevirip İslam'ın bazı yönlerini olsun en güzel şekilde duyuruyorlar.
Şampiyonanın daha ilk günlerinde sosyal medyaya yansıyan videolardan da açıkça görüldüğü üzere, bu manzaralar karşısında insanlar İslam ile şerefleniyorlar. Sanırım turnuvanın Katar'a maddi getirisinden daha çok manevi bereketi yansıyacak. Çünkü "Bir insanın imanının kurtulmasına vesile olmak, güneşin üzerine doğup battığı her şeyden daha hayırlıdır."
Katar'ın gerçekleştirdiği "emr-i bil maruf" hareketine ülke olarak bizim ihtiyacımız var. Çünkü ülkemizde yetişmekte olan Z kuşağı imâni konularda maalesef sıkıntılar yaşıyor. İslami hassasiyetlerden hızla uzaklaşıyorlar.
Akademisyen bir dostumun anlattıkları bu bağlamda çok ibret verici.
Şunları söylüyor sosyolog arkadaşım: "Ekonomik sıkıntıların inanç ve kültürel değerlerimizi etkileyip etkilemediğini öğrenmek amacıyla öğrencilerime bir soru sordum. Dedim ki 'Şu anda bir hayat pahalılığı var ama siz ailenize et yedirmek istiyorsunuz. Kasaba gittiğinizde iki çeşit et olduğunu gördünüz. Birisi pahalı birisi ucuz. Ucuz olanın domuz eti olduğunu öğreniyorsunuz. Pahalı etten alacak paranız yok ama ucuz eti alabilirsiniz. Ne yaparsınız?' Öğrencilerin tamamına yakını ucuz etten yani domuz etinden alacaklarını söylediler. Bu olay Z kuşağı olarak adlandırdığımız gençliğin inanç değerlerimiz konusunda ne kadar büyük bir sapma yaşadığının çok bariz bir örneği. Aslında bu soruyu, bu necip milletin torunları olan gençlerin ekonomik nedenlerden dolayı inanç ve kültürel değerlerini kaybetmemiş olmasını umarak sormuştum."
Aslında sadece bu değil şahit olmuş olduğum başka olaylar da Z kuşağı diye adlandırılan yeni nesil gençliğin inanç ve kültürel konularında ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor. Olaya sosyolojik açıdan baktığımızda bu sonuç aslında yadırganacak bir durum değildir diyebiliriz.
Çünkü yeni gelişmeler beraberinde yeni bakış açıları ve düşünceleri de getirir. Son 20-30 yılda ise sadece ülkemizde değil, bütün dünyada inancı da etkileyen sosyolojik değişimler yaşanıyor. En çok etkilenen bu kesime ise bütün dünyada "Z Kuşağı" deniliyor.
Önemli olan değişimi değil, değişimin beraberinde getirdiği düşünce ve yaşam tarzlarını iyi analiz ederek gerektiğinde tedbirler alabilmek. Ülkemizdeki Z kuşağının gerek inanç değerleri açısından gerekse ahlaki değerler açısından büyük bir yozlaşmaya uğradığı açıkça bilinen bir gerçek. Yapılan araştırmalar bize bunu net bir şeklide gösteriyor.
"Bugün Z kuşağı dünya nüfusunun yaklaşık %33,7'sini, Türkiye nüfusunun ise %31'ini (yaklaşık 25 milyon kişi) oluşturmaktadır." Bu bağlamda "Z Kuşağı Üzerine Araştırma" isimli makale çalışmalarında ise: "Nüfus açısından dikkat çekici bir kitleyi temsil eden bu kuşağın mensupları her geçen gün artmakta ve kültürel yapının genel dokusunu dönüştürecek potansiyele sahip olmaktadır." tespitini görebiliyoruz.
Toplum olarak maalesef geleceğimizin sermayesi olan çocuklarımızın yaşamış olduğu yozlaşmaya gereken reaksiyonu gösteremedik/gösteremiyoruz. O yüzden Katar'da yapılan ve sonuçları hızla alınan "emr-i bil maruf" hareketine asıl bizim ihtiyacımız var. Katar'ın yaptıkları dikkatle incelenerek ülkemizde de belli başlı çalışmaların hayata geçirilebilmesi mümkündür kanaatindeyiz.
Dijital mecrayı çok iyi kullanan Katar'ın yaptığı gibi biz de sosyal medya mecralarında gençleri cezbedecek içerikler üretemez miyiz?
İnanç değerlerimizi gençlere en güzel şekilde anlatacak uygulamalar ve içerikler üretmenin yolu yok mu?
Elbette var.
Yeter ki sorunun büyüklüğünün farkına varabilelelim...