Sinan Aygün’ün ifşaatlarıyla başlayan Ankara Büyükşehir Belediyesi’ndeki rüşvet çarkında çok kritik gelişmeler yaşanıyor. Mansur Yavaş’ın, mahkemenin durdurma kararını bir üst mahkemeye taşımak için Sinan Aygün’den rüşvet istediği iddia edilmişti. Taraflar eteğindeki taşları dökünce anlaşıldı ki hikaye kısmen doğru ve taraflar kısmen suçlu. Hikaye kısmen doğru, zira Togo Kuleleri hakkında verilen durdurma kararının bir üst mahkemeye taşınması halinde bozulacağının garantisi yok. Kısmen doğru zira bir müteahhitten, inşaatını tamamlayabilmesi için; okul, cami, hastane, çocuk parkı falan gibi (içinde kamu yararı da olsa) ek bir takım taleplerde bulunmak yasal değil. Yok inşaat sahibi, içinden gelip, gönlünden koparsa, herhangi bir şarta bağlamaksızın bunu yapar, biz de milletçe teşekkür ederiz, o ayrı. Taraflar kısmen haklı ya da kısmen suçlu derken Sinan Aygün cephesini de kastediyorum elbette. Bir haftadır yüksek perdeden konuştuğumuz konu, 25 milyon liralık okul. Sinan Aygün de her fırsatta bu konuyu anlatırken, “ben 6-7 milyona bitirirdim” anlamına gelecek sözler söylüyor. O zaman da bu dosyayı takip edenlerin kafasına şu soru takılıyor; “Acaba taraflar rüşvetin miktarında mı anlaşamadı?” Kimse kusura bakmasın ama meclis üyeleri 25 milyon değil de 6-7 milyon deselerdi, biz bu hikayeyi hiç duymayacaktık sanki. Sinan Aygün kamuoyunu bu tarafıyla ikna edebilmiş değil. CHP cephesindeyse vaziyet aynı. Genel başkan dahil herkesin konudan haberdar olduğunu ancak herhangi bir adım atılmadığını, cerahat patladığında öğrendi millet. Kılıçdaroğlu, hadise masasına geldiğinde ne yapmış bilmek isteriz.
SUUDİ ARABİSTAN DÜNYA ÖNÜNDE SUÇUNU İTİRAF ETTİ
Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın katledilmesine ilişkin devam eden süreçte, Suud yargısı 5 kişinin idam edilmesine karar verdi. Tabii bu karar adaletli değil. Zira dünyanın gözü önünde işlenmiş bir cinayet var ve bu cinayetin failleri de herkesin malumu. Fakat yargı göz göre göre; Prens Muhammed Bin Salman ve başdanışmanı Kahtani başta olmak üzere pek çok önemli ismi bu cinayetin dışında tuttu. Bu tarafı itibariyle elbette kimseyi tatmin etmedi. Ancak dikkatlerden kaçmaması gereken bir şey var. Bu karar bize diyor ki;
1) Suudi Arabistan bu cinayeti kendilerinin işlediğini kabul etti.
2) Cinayeti işlesinler diye ülkeden bir imha timinin yollandığını ikrar etti.
3) Yargılananlarla Cemal Kaşıkçı arasında bir husumet olmadığına hükmederek bunun bir servis operasyonu olduğunu kabul etti.
Bu üç temel sonuç ise ilk günden beri Türkiye’yi de bu sürecin parçası göstermek isteyen çevreler için çok açık bir mesaj niteliği taşıyor.
MESELE FABRİKA DEĞİL MARKA
Yerli otomobil örtünün altından göz kırptı bizdeki ithal malları hep birden ayağa kalktı. Kimi diyor ki dizaynı İtalyan, kimi diyor ki fabrikasını görmedik. Kafalarda soru işareti kalmaması adına bir iki detayı hatırlatmak lazım. Bugün dünyanın en bilinen markalarının üretimleri, lojistiği en uygun olan ülkelerde dünyanın bu alanda en yetişmiş kişiler tarafından yapılıyor. Örneğin Murat Günak. VolksWagen, Ford, Mercedes, Peugeout, DaimlerChrysler gibi dünya çapındaki markalar için tasarımlar yaptı. Örneğin Hasip Girgin, Mazda’nın pek çok modelinde imzası var. Örneğin Murat Güler Ford’da pek çok model onun elinden çıktı. Şimdi tasarımının altında Türk imzası var diye, Ford, Mazda, Mercedes bir Türk markası mı oldu? Yerlilik ve millilik markayla olur. Gün gelir her parçasını dünyanın dört bir yanından toplarsınız. Ama o bir Türk markasıdır. Önemli olan o. Yoksa araba üretmekse mesele, Bursa’da dünyanın en baba arabalarını zaten üretiyoruz. Fabrikaysa fabrika.