Suriye iç savaşının son demleri yaklaşıyor. Artık oyunun son sahneleri, son final perdeleri olarak açılıyor. Şu an da fiilen savaşan taraflar, bütün güçleriyle pazarlık masasına çökmek için son hazırlıklarını yapıyor, son stratejik manevralar ile masada elini daha da kuvvetlendirmek amacıyla hamle üstüne hamle tasarlayıp uyguluyorlar. ABD’nin PYD/YPG öncülüğünde şekillendirdiği Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Rakka’nın neredeyse % 60’ını DEAŞ’tan temizlemiş durumda. Rakka ve Deyr el Zor aynı güçler tarafından ele geçirilirse, ABD ve müttefiklerinin masaya herkesten daha güçlü biçimde oturacakları kesin.
ABD’nin Suriye’yi bir karpuz gibi ikiye bölmesi, ancak Fırat üzerinden Deyr el Zor’u ele geçirmesi ve geniş doğalgaz ve petrol sahalarına sahip olan bu coğrafyaya konuşlanması gerekecek. ABD, bütün güçleriyle bu stratejiyi hayata geçirmek için büyük çaba sarf ediyor ve anlaşılan o ki, Rusya, Suriye Ordusu, İran ve Irak’ın da aralarında olduğu rakiplerinin bir adım önünde. Üstelik bu güçleri ekarte etmek için her yolu da deniyor…
ABD’nin bu hamlelerine karşılık olarak Rusya, özellikle Astana sürecinden maksimum düzeyden faydalanarak, müttefiki olan Suriye Ordusu’nun elini güçlendirmek için, çok ince taktikler geliştirip, hedeflediği amaçlarının bir kısmına ulaşma başarısı gösterdi.
Rusya’nın Astana süreci çerçevesinde ABD ile anlaşarak Süveyde, Dera ve Kuneytra’yı kapsayan güney cephesinde çatışmasızlık bölgesi kurması, aynı stratejiyi Şam, Hama-Humus kırsalı ve İdlib’de hayata geçirme çabaları Suriye ordusunun doğu cephesine yönelmesine imkân verdi.. Son olarak 6 Ağustos’ta Palmira-Deyr el Zor yolu üzerindeki Sukhna’nın alınmasıyla DEAŞ’a karşı harekâtın önündeki en önemli bariyer yıkıldı. Suriye Ordusu Deyr el Zor’a kadar 100 kilometrelik mesafede konuşlanmış durumda.
İran, Irak ordusu ve Haşdi El Şabi kuvvetlerini organize ederek Musul’dan sonra, Irak ve Suriye’yi birbirine bağlayan sınır kapısına dayanmış durumda.
İran’ın organize ettiği Irak güçleri, iki koldan El Kaim’e doğru ilerliyor: Doğudan Fırat üzerinde Hadise’yi geçip epey yaklaştılar. Kuzeyde ise Musul’dan sonra güneye yay çizerek aşağıya iniyorlar. ABD ise Suriye ve Irak güçlerinin sınırda buluşmasını istemiyor.
Suriye’de son durum bu ve Türkiye bu gelişmelerin faal bir aktörü değil. Suriye’de bütün bunlar yaşanırken, bu gelişmeleri dengeleyebilecek ve Türkiye’yi Suriye’de tekrar masaya oturtacak bir güzel haber ajanslara düştü. Basnews’in haberine göre ‘’ Kürdistan Bölgesi ile Türkiye arasında yeni ekonomik anlaşmaların imzalandığı belirtildi. Kürdistan Planlama Bakanı Ali Sındî ve beraberindeki heyet Ankara’da Türkiye Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ile bir araya geldi.’’
Tarihin şaşmaz kuralları her süreçte kendi dinamiklerini sahneye sürerken, hiç kuşku yok ki, belli bir determinizme sırtını dayıyor. Tarihte kaçınılmaz olan önleme imkanı kalmadığında tarih; bir fısıltı biçiminde kulağımıza "önleyemediğini dengele" uyarısında bulunur.
Suriye’deki gelişmeleri dengelemenin tek yolu, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle çok yönlü, çok dengeli ve çok kapsamlı ilişkilerden geçiyor. Ortadoğu coğrafyasında, özellikle de Kürtlerin yaşadığı bölgelerde Mesut Barzani’nin önderliğindeki Kürt hareketi olmadan barış ve çözüm mümkün olmaz.
Yakın Kürt tarihine şöyle bir göz attığımızda bu gerçek olanca çıplaklığıyla gözümüzün önünde durur. Bu bakımdan, Suriye’de önemli gelişmeler vuku bulurken, 25 Eylül’de yapılacak Bağımsızlık Referandum da Türkiye açısından büyük değer kazanıyor. Türkiye’nin şimdiden Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle geliştirdiği ekonomik ve ticari ilişkiler hem doğru, hem de içinde geçmekte olduğumuz sürecin ruhuna uygun.