28 Şubat darbesinin en karanlık hâdiselerinden biridir, Hızır Ali Muratoğlu suikastı. Öylesine kapkaranlıktır ki, üzerinden 21 yıl geçmesine rağmen aydınlanmasına dair hâlâ umudun olmadığı hâdisedir.
17 Mayıs 1998 senesinde, mûtad olarak her Pazar günü gerçekleşen Mahmud Ustaosmanoğlu Hazretleri’nin sohbetinin ardından Hızır Hoca İsmailağa Camii içerisinde sohbete gelenlerin suallerin cevaplayıp, derdi olanın derdini dinlerken vurulur. Soru sorma bahanesiyle Hızır Hoca’ya yaklaşan tetikçi hoca efendiye kurşun yağdırır. Hızır Hoca, ömrünü vakfettiği İsmailağa Camii’nde şehadet mertebesine erişir.
28 Şubat cuntasının operasyon üssü olarak seçtiği Fatih Çarşamba’da, darbenin en yoğun hissedildiği bir zaman diliminde cami içerisinde gerçekleşen bu saldırı sonrası cuntanın medya unsurlarında çıkan haberlerin mefhumu muhalifi bize azmettireni gösteriyordu! Tıpkı, Hızır Hoca suikastından 8 yıl sonra yine İsmailağa Camii’nde şehid edilen Bayram Ali Öztürk Hoca suikastı sonrası FETÖ’cü medyanın servis ettiği yönlendirici haberler gibi. Cunta medyasında ‘Cemaat içi çatışma’ diye gösterilen suikast cuntanın kontrolündeki yargı tarafından da delil kabul edildi ve suikast bir delinin üzerine yıkılarak kapatıldı.
Özelde İsmailağa camiasının genelde de İslâmi kesimin tepkisini ölçmek için gerçekleştirilen bu suikastı kimler planladı? Tetikçiyi, suikastte yer alan ayak takımını sormuyorum, emri verenleri, planlayanları soruyorum.
Soruma bir cevap gelir mi? Yazımın başında da belirttiğim üzere, umudum yok! Çünkü böyle bir dert yok. Türkiye’nin en büyük camialarından biri olan İsmailağa camiasının sevilen iki hocası cami içerisinde öldürüldü ama suikastlar adî, münferit bir vakaymış gibi kapatıldı. En vahimi de bizden buna inanmamızı beklemeleri. Aslında inanmayacak ne var değil mi, ben de bir garibim, şu cennet vatanımızda sık sık cami içerisinde hoca öldürülmesi vakai adiyedendir!.. Ben de durup dururken ‘komplo’ üretip duruyorum, neyin peşindeyim, maksadım ne, kimlerin suyunu bulandırıyorum, tutun beni, tutuklayın beni!..
Tabiî ki sorularımı fert olarak değil yayın kurulu üyesi olduğum Furkan Dergisi adına soruyorum. Furkan Dergisi 21 yıldır yazarı Hızır Ali Muratoğlu’nun katillerinin peşinde. Evet Hızır Hoca camideki fiillî hizmetleriyle birlikte yazarak da ümmete hizmet ediyordu. Yazı ve şiirlerini Furkan Dergisi’nde yayımlayan Hızır Hoca, iman hakikatlerini kaleme aldığı yazı dizisinin son bölümü dergide yayımladığı ay şehid oldu!
Furkan Dergisi yazarına düzenlenen suikast hakkında 21 yıldır sorduğu ve yetkililerin duymamazlıktan geldiği sualler:
1- Katil diye sunulan şahsın, Adlî Tıp Kurumu’nun raporuna göre psikolojik rahatsızlığı var. Hızır Hocaya düzenlenen suikastın ardından polisin, “Profesyonelce işlenmiş bir cinayet” tespitiyle, ortaya sürülen aklî dengesi bozuk katil portresi nasıl örtüşüyor?
2- 17 şahitten hiçbiri, “Evet, katil bu” demedi. Nasıl oluyor da şahitlerin teşhis edemediği kişi hâdisenin fâili olabiliyor?
3- Yine şahitlerin ifadesiyle, suikastı gerçekleştiren kişi kaçarken beyaz bir servis aracında bulunan kişiye bir şey veriyor ve daha sonra Fener Rum Patrikhanesi’nin civarında izini kaybettiriyor! Bu da suikastçının tek kişi olmadığını, organize bir hareketin parçası olduğu yönündeki şüpheleri kuvvetlendirmekteyken, polis, savcı ve mahkeme niçin bu yönde bir araştırma yapmadı veya yapamadı? Polisi, savcıyı ve mahkemeyi engelleyen mi vardı?
4- Zanlı tatbikat için İsmailağa Camii’ne neden getirilmedi?
5- Medyada “Katil suçunu itiraf etti” şeklinde haber çıkarken, zanlının diğer suçlarıyla ilgili götürüldüğü tatbikat yerinde, “Hocayı niye öldürdünüz?” sorusuna karşılık gazetecilere “Yok öyle bir şey” şeklindeki cevabı neden dikkate alınmadı?
Bu sorulara cevabı olanlar varsa köşem onlara sonuna kadar açık!