Türkiye ancak soğuk savaş sonrası Türk Dünyasına ilgi duyabildi. Kültürel asimilasyon Türkistan havzasında derin yaralar açmış; üstelik Türk halklarını birbirine kırdırmak için zorunlu göç ve iskân politikaları uygulanmıştı. Dilleri ve inançları yok sayılan Türkistan Türkleri kimliklerini kaybetmemek için büyük mücadeleler veriyorlardı.
Çarlık Rusya'sında İlminski'nin uyguladığı Ruslaştırma politikaları, Sovyet döneminde işkenceye dönüştü. Stalin'in zulmü altında Türkistan coğrafyası büyük acılar yaşadı.
1991'de bağımsızlıklarına kavuşan Türk cumhuriyetlerinin kendi kimliklerine kavuşmaları kolay bir süreç değildir. Eski sistemin kalıntılarından kurtulmak ve dünya sistemine dâhil olmak için zaman gerekti. 30 yıllık süreçte dünyayı tanıyan ve Türk dünyasına inanan kuşaklar yetişti. Dünya küçüldü ve Türkiye Modeli etkileyici bir örnek oldu.
90'lı yıllarda Ankara, Türk cumhuriyetlerine dönük politikaların temelini atmıştı. Ancak Ankara'da istikrarsızlıklar ve koalisyon kavgaları vardı. İçerideki kavgadan dışarıyla meşgul olacak zaman da yoktu. İçerideki siyasi zemin dışarıdaki fırsatları kaçırmamıza sebep oldu ve Ankara'nın Türk dünyasında yapacağı faaliyetler Batı'da planlandı.
O zamanki adıyla Fethullah Gülen hareketi Washington'un desteğiyle bölgedeki okullaşma adımlarının taşeronluğunu Ankara'dan aldı. Türk dünyasında devletimizin açtığı MEB okulları ve Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı'nın okulları itibarsızlaştırılıp pasifize edildi.
Ses bayrağımız, Türkçe ve Müslüman Türk kimliğimiz Batı'nın mazlum coğrafyalara girmek için kullandığı bir "yumuşak güç" unsuru haline getirildi.
21. yüzyılda enerji ve lojistik koridorunun güvenliği giderek önem kazanıyordu. Her ne kadar Türkistan içlerine kurgulanmış örgütler sokulmuşsa da bir korunaklı devletler düzenine ihtiyaç duyulmaktaydı.
90'lara dair yüzlerce tanıklık ve saha gözlemi öngörümüzü haklı çıkarmıştı. Şimdi Türkistan coğrafyasını tehdit eden selefi akımlar, el-Kaide, DEAŞ gibi örgütler bölge için en büyük tehdit.
Karabağ sadece bir toprak parçası değildi. 44 gün süren savaşın siyasi ve ekonomik çıktıları olacaktı. Türk dünyasına verdiği özgüven ve gelecek vizyonu yeni bir sayfayı açmamızı sağladı.
Yıl 2021. Ankara kendi birikimi ve aklıyla Türk Konseyi'nin bugünlere gelmesini sağladı. Türk Konseyi, Türk Devletleri Teşkilatı adını alarak yaklaşık 150 milyon nüfusa sahip Türk devletlerinin 8. zirvesini tamamladı. Zirvede 120 maddelik bir bildiri imzalandı. Türk Dünyası 2040 Vizyonu zirvenin en önemli çıktılarından elbette. Türk Devletlerinin ortak çıkarlarının bulunduğu muhtelif alanlarda iş birliğine rehberlik edecek stratejik bir belge niteliği taşıyan 2040 vizyonu dikkatle okunduğunda uzun bir yolculuğun başladığını görebiliriz. Türkmenistan ve Macaristan'ın da bu sisteme dahil olup Avrupa içlerine kadar uzanacağını bütün dünya biliyor.
Türk Devletler Teşkilatı'nın alt kolları ve kurumsal yapılanması küresel bir vizyonu/ideali bize göstermekte. 2040 Vizyon Belgesi ve zirve bildirisinin bürokraside, akademik çevrelerde tartışılması ve hayata geçirilmesi için çalıştaylar düzenlenmesi gerekiyor.
Artık 90'larda olup bitenlerden ibret alarak geleceğe bakmak durumundayız. Türk Konseyi Medya Forumu'nun attığı adımlar eğitim, kültür, sanat, bilişim, ticaret, enerji gibi başka alanlara da örnek olacaktır.
İsmail Gaspıralı Tercüman gazetesini "Dilde, Fikirde, İşte Birlik" idealiyle yayınlarken bugünlerin rüyasını görmüştü. Türklerin iklim krizi, göç, çatışma bölgeleri, açlık, teknofaşizm, ticaret savaşları gibi birçok alanda söyleyeceği sözler olacak. Böylece Türkler dünyaya yeni bir model sunma imkanına kavuşacaklar.
Dünyanın mazlum milletlerine örnek olacak Türk Modelini inşa etmek için bu sefer önümüzdeki fırsatı kaçırmamalıyız. Unutmayalım, içerideki dirlik ve düzen 21. asrı Türklerin asrı yapacaktır.