Bir yılın içinde ikinci defa seçim sandığına gidecek Türk seçmeni. 2015’ten sonraki son çıkış. Akabinde devlet sistematiğinde, kurumsal yapısında taşlar yerine oturmuş olacak. 2023. Bu seçimlerde bunun ‘vizyonunu’ belgesi cihetiyle görmek mümkün. Artık, kitle iletişim araçlarının gündeminde 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimleri birinci sırada yerini alıyor. Yazılar, yorumlar, tartışmalar, sloganlar, logolar, logomtraklar, semboller vs sürgit devam ediyor. Bunların arasında bilgi, akıl ve mantık üzerine inşa edilmiş olanlar da var, işkembe materyalleriyle inşa edilmiş olanlar da. Ekmek için Ekmelettin sloganı nereden çıktı diyordu herkes. Genç taraftarları bile günümüz için son derece basit ve anlamsız buluyordu. Daha sonraki konuşmalar ve geleceğe dönük hiç bir vizyonun olmaması herşeyi gözler önüne seriyor. Masum Anadolu’nun saf çocuğu da iyi bir eğitim aldı ve tahlil yapabiliyor artık. Yıl 1938-1945 arası vatandaşın tarım ve hayvan ürünlerine el konuluyor. Günlük olarak erkeğe 600, kadına 400 ve çocuğa 200 gr ekmek karneyle veriliyor. Allahtan 1945’te San Fransisco konferansında tek partiyle yönetilen devletlere çok partili sistemlere geçmezseniz müdahale ederiz baskısı ikinci, üçüncü... Partilerin kurulmasına vesile oldu ve millet rahat bir nefes almaya başladı. Bu dönemde aslolanın elinde kapı gibi ‘vizyon belgesi’, koskoca (!) altı partinin kapı eşiğine düşürülenin elinde TürkSolu dergisi. Bu mudur bakış açısı. Neyse!
Daha düne kadar, dünya kupası bir miktar gündeme ortak oluyordu fakat o da geride kaldı. Brezilya, Hollanda, Arjantin, Messi, Mesut, Almanya. Dilimizden düşmedi bunlar. Bir dünya kupası daha gösterdi ki, altyapısı olan, birikimi olan, tekniği olduğu kadar heyecanı olan, duygulara değer veren ve bu işin kompedanı olan Almanlar kupayı kazandı. Don’t cry for me Argentina! Baktığınızda Almanya’ dan başka da iyiler vardı. Onlar da yarı finale, çeyrek finale kadar çıktılar. Ama, turnuvanın sonunda en iyisi ise kupayı aldı. Paralel kurgu yapalım. 17 Aralık’ta yapılanından değil. Bildiğin kelime anlamı ile paralel. Cumhurbaşkanlığı seçim süreci ile dünya kupası maçlarının serüvenine iletişim perspektifinden bakınca benzerlikler bulmak mümkün. Benzemeyen en önemli şeyin yarışa girenler arasındaki klas farkı olduğu açık. Dünya kupasına katılmaya layık olmak için hazırlık, eleme süreçleri, ciddi bir idman, kamplar, takım olma vesaire gibi süreçler yaşanır. Ama, işbu seçimlerde gelince bunu göremeyiz. Çatıgillerin ve diğer adayın seçimleri herhangi bir kriter söz konusu olmadığı için, bu klasmanda hiç de denklik görünmüyor. Haliyle, elemeden geçme, bir kritere tabi tutulma gibi aşamalar hiç yok. Bilimsel göstergeler de bunu söylüyor.
Seçim iletişimi konusunda ihtisaslaşmış duayenler çok basit kriterlerle tahminlerini inşa ederler. Bakalım hızlıca. Birinci kriter güvendir. Seçmen, kendi kendine ve çevresindekilere‘Bu aday size güven veriyor mu’ diye sorar. Güven veriyor cevabının alınması eşiğin aşılması anlamına gelir. Erdoğan’ın bu eşiği çoktan aştığını, çocukluğundaki lakabıyla ‘ekmek’ beyin ise hadi çok üstüne gitmeyelim, bu eşiğe üçüncü adaydan biraz daha yakın olduğunu söyleyebiliriz. Dünyada tanınan ama Türkiye’de çok da tanınmayan diğer adayda güvenilirlik sorunu yok diyemeyiz yine de. İkinci kriter ‘Bu aday bu iş için doğru bir aday mıdır’. İşte bu sorunun cevabında sadece Recep Tayyip Erdoğan açık ara önde yerini alıyor. Bu soruyu biraz daha açalım. ‘Bu adaylardan hangisi cumhurbaskanlığında başarılı olur?’ Bu sorunun cevabı verilirken bilgi, tecrübe, iş becerme kabiliyeti ve yöneticilik vasfı, yetenekleri gibi özellikleri göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bu durumda da Erdoğan açık ara önde. Üçüncü kriter ‘hangi aday benim yaşam seviyeme katkıda bulunabilecek?’Burada da cevap çok açık ve net. Özellikle 12 yıldır bu ülkeye kazandırdıklarıyla, vizyon belgesiyle, aştığı badireler ve milletine kazandırdığı katma değerler ile, milletin hafızasında saklı kalmış medeniyet kelimesini tekrar ortaya çıkaran bir lider açık ara öne çıkıyor. Sadece Türkiye için değil, Mısır için, Gazze için, Doğu Türkistan için çabalayan Erdoğan bu soruya en doğru ve sarih cevabı verebiliyor. Milleti ve medeniyeti için taraf olan Erdoğan bu sorunun cevabı. Dördüncü kriter ‘ülke menfaatleri için hangi aday daha uygun?’ Bu soruyu, hatta bu dört soruyu İhsanoğlu’nu veya kendisini aday gösteren ‘akıl ve vicdan sahibi’ profillere sorsanız farklı bir cevap almanız da mümkün değildir. Yoksa, çatıgillerin çocukluk lakabını merkeze taşıyan ya da sadece ‘cv’sine yazmak için aday olan bir eşbaşkanın kupayı kaldırması mümkün değil bu kriter ve cevaplarla. Mümkün olan, Tayyip Erdoğan’a şirin şirin yaklaşıp, ‘Reis kupayı ver de bir ‘selfie’ çekineyim’ demesidir. Olur a, neden olmasın! Birine nimetle şaka olmaz demek, diğerine eşcumhurbaşkanlığı modeli diye bir şey olmadığını hatırlatmak gerekir.