Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, aynı zamanda “parti genel başkanı” olarak Ak Parti'yi 2019 sınavına hazırlama hamleleri devam ediyor. Partililerle buluşuyor ve onları ateşlemeye çalışıyor.
Bu arada oluştuğunu seslendirdiği “Metal yorgunluğu”nu aşmak için parti teşkilatlarını yenilemek üzere il il görüşmeler, değerlendirmeler yapıyor.
En son İstanbul teşkilatına konuştu. İstanbul'da referandumda alınan sonucu problemli gördüğü açık. Problemli çünkü “Hayır” üstte çıktı. Ankara'nın da “Hayır”la sonuçlandığı bilindiğine göre problemin İstanbul'la sınırlı olmadığını değerlendirdiğini de peşinen var sayabiliriz. Yerel yönetimler seçiminde Ak Parti'nin önüne bir “Büyük şehirler” problemi çıkacağı muhakkak ki, muhtemelen içi ister fiziki yorgunluk olarak, ister ahlak - kişilik - gönül yorgunluğu olarak doldurulsun, “metal yorgunluğu”nun en çok belediyeler planında var olduğu da toplumun yaygın kanaati.
Parti kadrolarında önemli değişiklikler olacak.
Muhtemelen yerel yönetim adaylıkları için “yıpranmamış” isimler aranacak.
Ama neresinden bakarsak bakalım işin öyle çok kolay olduğunu söylemek mümkün değil.
Şundan dolayı ki, Ak Parti 15 yıldır iktidarda, 2019'a doğru bu, 17 yılı bulmuş olacak, gerek parti gerek hükümet kadroları olarak tanınmayan sima neredeyse yok. Mesela Hükümette değişiklik yapıldı, “Yeni” denecek isim var mı, Parti üst yönetiminde değişiklik yapıldı, “Yeni” diye işaret edilecek hani şöyle heyecan verici bir isim mevcut mu?
Kolay değil “yenilenmek.”
Bir husus var, halen bile Ak Parti'nin alternatifi görünmüyor. Tayyip Erdoğan için ilk turda yüzde 50 artı 1 zor ise de, henüz karşısına çıkacak bir Cumhurbaşkanı adayı bile mevcut değil.
İnsanlar bunu görüyor, ama eleştirileri de var. Belki yapılması gereken, destekleyen - karşı çıkan tüm toplum kesimlerinin eleştirilerini derlemek ve önümüzdeki iki yılda, hem kadrolar hem icraat planında onların giderildiğine dair bir güven oluşturmak.
Belki de kimilerimizin Ak Parti adına “kuruluş hassasiyetleri”ni yeniden hatırlama gereğine işaret etmeleri bu yüzden. Benim “erdemliler hareketi” diye yola çıkışa işaret etmemin sebebi de bu. Bunun kuşkusuz kişilerle ilgili bir boyutu var, ama daha önemlisi “Erdem”in kalıcı bir davranış - dil - politika - yönetme tarzı olmasında, yani “erdemsizliğe” ilkesel olarak, refleksif olarak karşı çıkıldığını göstermekte.
Uzunca bir zamandır “Kibir”den yakınıyor Ak Parti'nin liderliği... Bir ara ben yolsuzluk suçlamaları sebebiyle “Ahlaki üstünlüğün kaybedildiği”ni yazmıştım. Evet, ahlaki üstünlüğün her halükarda korunması lazım... “Biz en ahlaklıyız” gibi ahlaki derecelendirmede bir yere sahip çıkmak yerine “Biz ahlaklıyız, bunu politikanın olmazsa olmazı görüyoruz” diyebilmek lazım.
Bunun üstünde genişçe durabiliriz, ama burada 2019'a giderken en büyük yoğunlaşmanın Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinde olacağını ifade etmek istiyorum. İşin tabiatı da böyle, Tayyip Bey'in iş tutma tarzı da böyle, muhalefetin tepkileri odaklaştırma stratejisinin onun üzerinde olacağını tahmin de zor değil.
Erdoğan taraftarlığı – Erdoğan karşıtlığı.
Başka faktörler de olsa bile ana eksen böyle şekillenecek.
Hele Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu çok daha keskin bir eksen haline gelecek.
O zaman “Cumhurbaşkanı” ve “Ak Parti Genel Başkanı” sıfatlarıyla toplum önüne çıkacak olan “Tayyip Erdoğan profili” iletişimpolitikaları, sosyolojik, psikolojik boyutlar bakımından değerlendirmeye tabi tutulmalı.
Belki bunu yaparken bile, Ak Parti ile yola çıkarkenki değerlendirmeler dikkate alınabilir. Şu an rakipsiz bir iktidar konumu söz konusu, o zaman, kendini topluma sunan ve kabul görmek isteyen bir siyasi hareketin öncü kadroları hüviyeti söz konusu. O zaman kendinizi arz ediyorsunuz, bugün hükmediyorsunuz. İktidar olan güç kullanır. Bu kaçınılmaz. Güçlü iken hakkaniyetli olabilmek...
Bu kolay değil. “Mağrur olma Padişahım, senden büyük Allah var” hatırlatması böyle bir iç disiplin oluşturma hassasiyetidir. Bence üzerinde yeniden çalışılmalı.