2014’ü tapelerle karşılamıştık. İllegal yollarla elde edilen tapeler havada uçuşuyor, her gece twitter’da yeni tape bahisleri açılıyor, paralel troller spekülasyonla el yükseltiyor, çıktı çıkacak şayiasıyla psikolojik harekat yapılıyordu. “Güzel şeyler olacak” ve “turpun büyüğü torbada” o günlerde en çok işittiğimiz ‘paralel spotlar’dı.
Ne günlerdi ama!
2014 uzun bir yıl oldu. Türkiye daha ‘Gezi kalkışması’nın etkisini üzerinden atamadan -muhtemelen Gezi’de de katkısı olan- paralel yapının 17-25 Aralık operasyonunun şokuyla girmişti yeni yıla. Erdoğan’ın ve birkaç kurmayının dik durması, hızlı karar vermesi ve hareket etmesi sayesinde yolsuzluk adı altında yürütülen hükümeti yıkma teşebbüsü göğüslenebildi. Operasyonun saati 30 Mart seçimlerine ayarlanmıştı. 30 Mart seçimlerine kadar hükümeti düşürecek, yolsuzluk ithamları ile Başbakan’a kadar uzanacaklardı. Bu kadar hırpalanmış bir partinin 30 Mart seçimlerinde düştüğü yerden ayağa kalkması mümkün olmayacaktı. Düşene bir tekme de muhalefet partileri atacaktı. Fakat ‘paralel inlerinde’ yaptıkları hesaplar tutmadı. Zaman ayarlı operasyonları ellerinde patladı.
30 Mart seçimleri için “yüzde 30-35 alır ancak” diyorlardı. Ak Parti yerel seçimlerde o güne kadar aldığı oy oranının da üstüne çıktı. Sonuç, tüm paralelcilerde ve illegal yollarla elde ettikleri tapeleri servis ettikleri CHP’de soğuk duş etkisi yarattı.
10 Ağustos ise tuzu biberi oldu. Erdoğan; Gülen Cemaati, CHP, MHP, BBP, SP ve sermayesi, sendikası ve medyasıyla eski Türkiye’nin bütün renklerinden oluşan ‘Çatı’ya karşı ilk turda yüzde 52 oy olarak Türkiye’nin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı oldu.
Kendi başına ancak bir skeç konusu olabilecek “Ekmek için Ekmeleddin” vaadi değil de Erdoğan korkutmacasıydı zaten ‘Çatı’nın kampanya teması.
***
Ava giderken avlanan paralel yapının TİB-Yargı-Emniyet arasında kurduğu şeytan üçgeni ortaya çıktıkça 17-25 Aralık operasyonunun yürütücüleri de yargı önüne çıkmaya başladı. Emniyet ve yargıdaki operasyonel gücünü yitiren paralel yapı bütün enerjisini algı operasyonuna harcar oldu. HSYK’dan sonra Yargıtay’ın yapısı da çoğulculaştırıldı ve paralel unsurlar iş yapamaz hale getirildi.
17-25 Aralık operasyonu sonrasında yürütülen soruşturma kapsamında yasa dışı dinleme, evrakta sahtecilik, siyasi casusluk gibi suçlardan dolayı 22 Temmuz’da tutuklanan Terörle Mücadele, İstihbarat ve Mali Suçlar Şube Müdürleri Ali Fuat Yılmazer, Ömer Köse, Yurt Atagün, Erol Demirhan, Kazım Aksoy hakkında, “Tahşiyeci” diye içeri tıktıkları mağdurların şikayetleri ile başlatılan 14 Aralık operasyonu kapsamında da tutuklama kararı verildi. Muhtemelen peşi sıra gelecek pek çok şikayet ve yeniden görülme talebi işleme konuldukça yine bu kişilerin isimlerini duyacağız.
***
Ve son olarak HSYK 17-25 Aralık operasyonunun yargı ayağındaki savcılarla ilgili de görevden el çektirme kararı verdi. Cumhuriyet Savcıları Zekeriya Öz, Celal Kara, Mehmet Yüzgeç ve Muammer Akkaş hakkındaki şikayet dosyaları eski 3. Daire Başkanı Ahmet Hamsici tarafından işleme konulmamıştı. Savcıların ‘ihracının’ istendiği raporları inceleyen 3. Daire soruşturma kararı verdi.
Zaten bildiğimiz hususlardaki bu uzun hatırlatmayı neden yaptım?
Birkaç gündür Meclis Soruşturma Komisyonunun dört bakan hakkında 5 Ocak’ta açıklayacağı karar konuşuluyor. 17-25 Aralık soruşturmasıyla ilgili yargı takipsizlik kararı vermişken, operasyonun Emniyet ayağını yürütenler, 17-25 Aralık operasyonu dahil pek çok konuyla ilgili tutuklu yargılanıyorken, yargı ayağını yürüten savcılar soruşturma geçirdikleri için açığa alınmışken aslında bakanların durumunun Meclis Komisyonunda görüşülüyor olması da çok akla uygun gözükmüyor. Ayrıca, adına Yüce Divan demek suretiyle verdiği kararların sorgulanamazlığı algısı yaratan Anayasa Mahkemesi’ne intikal edecek bir davada sonucu bugünden tahmin edemeyen var mı? Bu kendi başına sıkıntılı bir durum değil mi?
Yolsuzluklara sıfır tolerans derken yaklaşan seçimler için torbadan çıkartılacak turp sakın bu olmasın?