2015’in yasama gündeminde ‘hasta mahkumlar’ konusunun da gelmesi bekleniyor.
1980 öncesi kurduğu örgütten tek tutuklu olmadığı halde ‘örgüt liderliği’nden hükümlü bulunan Sarp Kuray’ı ziyaretimde, “Hadi biz yaşlandık; buraya genç girip kanser olanlar var, onları yazın” dediğinde notlarımı almaya başlamıştım.
Araştırırken karşılaştığım iki ‘vahim’ örnek yeterli olacaktır;
Bir hasta mahkum, kanser nedeniyle ‘dışarıda tedavi’ istedi, reddedildi. Her gün bir sağlık ekibi ambulansla cezaevine gelerek bu mahkuma ağrı kesici morfin veriyor, gidiyor.
Bir başka hasta mahkum, haftada 2-3 gün ambulansla hastaneye naklediliyor, tedavi alıyor, cezaevine dönüyor. Bakımını koğuş arkadaşları yapıyor. Ayrıca her girişinde soyunarak üstü aranıyor! Gerekçesi ise gayet ‘medeni’: AB müktesebatına uyum!
Cezaevi dışında tedavi imkanı 2012’de sağlanmıştı. Ancak yasanın ‘insani’ ruhu bürokrasi ve eski korkulara yenilmiş görünüyor.
Tablo şöyle:
-Hasta mahkumlara tedavi konusu yeni mi?
Değil; cezaevi dışında tedavi imkanı ‘hayati tehlike altında olmak’ şartıyla vardı; 2012’de bu imkan ‘cezaevinde hayatını tek başına sürdüremeyecek durumda olmak’ ve ‘toplum güvenliği bakımından somut tehlike arzetmemek’ şeklinde genişletildi.
Bu düzenleme ‘af’ anlamına gelmiyor; raporlar 6 ayda bir değerlendiriliyor, iyileşenler cezaevlerine dönüyorlar.
21 Ağustos 2014’te bu durumda olan (adli ve terör toplamı) 244 kişi cezaevi dışında tedaviye alındı. Yıl sonu itibariyle bu rakamın 328’e çıktığını öğrendim.
-Sorun neden hala devam ediyor?
Her zamanki gibi ‘yorum farkı’ nedeniyle...
Devlet adli tutuklu ve hükümlülere bonkör, terör tutuklu ve hükümlülerine ise eli sıkı davranıyor. Cezaevi dışında tedavi olma imkanı verilen 328 kişiden 301’i adli; 27’si ise terör hükümlü ve tutuklusu.
-Bu ‘eli sıkılık’ uygulamada nasıl ortaya çıkıyor?
Sağlık nedeniyle infazın ertelenmesi için yasada ‘3 şart’ var:
1- Hastaneden ‘cezaevinde tek başına hayatını sürdüremez’ raporu olması;
2- Adli Tıp’ın da aynı yönde rapor vermesi;
3- Savcılığın ‘toplum güvenliği için somut tehlike oluşturmadığı’ kanaati...
Hastane heyetlerinin sağlık raporları olumlu olsa da, Adli Tıp ‘infaz erteleme’ raporu vermeyebiliyor. Aradaki fark, hastane hekim heyetinin ‘tıbbi değerlendirme’ yapması, Adli Tıp heyetinin ise mevzuat gereği ‘hem tıbbi, hem adli’ değerlendirme yapması.
-Savcılık görüşü ne kadar engel?
Savcılar da ‘toplum güvenliği için somut tehlike oluşturmuyor’ kararını kolay veremiyorlar. Ancak, bu engel aşılabiliyor. Örneğin, Şubat 2014’te İstanbul’da Salih Tuğrul adlı mahkum, felç nedeniyle hastane ve Adli Tıp’tan rapor almasına rağmen savcılık tarafından tahliye edilmemiş, ancak savcılığın ‘toplum güvenliği’ endişeleri Adalet ve İçişleri bakanlıkları tarafından giderildikten sonra Tuğrul’a cezaevi dışında tedavi imkanı sağlanmıştı.
-Bütün terör suçluları çıkacak mı?
Hayır; esasen sayıları çok değil.
2014 sonu itibariyle ‘infaz erteleme’ talebiyle hastane ve Adli Tıp’a başvurusu reddedilen 371 kişi var. Çoğu, gerekçeleri yeterli olmadığı için hastane heyetince reddedilen başvurular. Bu yüzden ‘gerçek hasta sayısı’ daha düşük.
Örneğin İHD’nin 4 Aralık 2014’te Adalet Bakanlığı’na verdiği listede ‘cezaevinde yaşayamayacağı’ öne sürülen 58 kişi var.
Bu isimlerden 4’ü zaten talepte bulunmamış, 18’i hastaneden rapor alamamış, birinin infazı tehir edilmiş, biri de cezasını tamamlayarak çıkmış.
Kalan 34 kişiden 12’sine hastane ‘olumlu’ rapor vermiş.
12 kişinin başvurusuna Adli Tıp ‘ret’ cevabı vermiş, 4 kişinin dosyasını da inceliyor.
İki kişi hakkında savcı olumsuz görüş bildirmiş; bu dosyalar Adalet Bakanlığı’nda inceleniyor.
Adliye kaynakları,Türkiye açısından ‘insani tartışma’ yaratacak durumda 40 kişi civarında hükümlü veya tutuklu bulunduğunu belirtiyorlar.
-Yeni çalışma ne getirecek?
20 Kasım 2014’te Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da, “kendi başına hayatını idame ettiremeyecek ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayan mahkumların infazlarının ertelenmesini, ya da tahliye olmalarını kolaylaştırmak için ‘somut tehlike’ kriteri getirilmesine rağmen sıkıntıların devam ettiğini” belirterek, “bir çalışma yaptıklarını” söyledi.
Bu yasal çalışmanın, Adli Tıp ve savcılık aşamalarını ‘eski Türkiye’ alışkanlıklarına mahkum etmeyen, ‘tedavi sürecinde infazın ertelenmesini’ sağlayacak bir çalışma olması bekleniyor.
-Özetle;
- Cezaevi dışında tedavi olması gerekenlerin sayısı 40 civarında ve büyük çoğunluğu 15 veya daha uzun süredir hükümlü.
- Onların çoğu da, 90’lı yıllarda ‘terör örgütü üyeliği veya yöneticiliği’ suçlarından verilen cezaların infazının 30 yılı bulması nedeniyle içeride.
- Tedavi gerekçesiyle bile olsa ‘teröristi salıverme’ konusunda bürokrasinin daha hassas olması belki bugüne kadar anlaşılabilirdi. Ancak ‘silah bıraktırma’ ve ‘toplumsal barış’hedefli bir çözüm süreci bu aşamaya yaklaşmışken, ‘çıkarlarsa teröre destek verirler’ gerekçesi artık anlamlı değil.
- İnfaz tehirinden yararlanarak tedavisini yaptıran ve iyileşen birçok mahkum cezaevine geri döndü; yani sistem işliyor.
- Bu konu, Cumhurbaşkanı ile Başbakan, İçişleri ve Adalet bakanları başta olmak üzere hükümet tarafından ‘insani bir konu’ olarak değerlendiriyor.
O halde, 2015 ‘insanlık yılı’ olsun...