Selamlar.... 2014’ün ilk günü, hayırlar dileyerek ve uzun başlangıç ifadelerine gerek duymadan başlayalım.
İstiklal Mahkemeleri, adı üstünde mahkeme idi ama “Yargılasınlar ve assınlar, şevahid ardından gelsin” diye kurulmuşlardı. Astılar, astılar, astılar.
27 Mayıs’ın da bir yargısı vardı. “Sizi buraya getirenler böyle olmasını istiyor” diyen bir yargı. Darbecilerin emir - komutası içinde bir yargı. Onlar da astılar, hem, Başbakan’ı ve iki bakanını astılar. Yassıada o yargının alamet-i farikasıdır.
12 Mart’ın da bir yargısı vardı. Onlar da astılar.
12 Eylül’ün de bir yargısı vardı. Onlar da astılar. Hem yaşı küçük olanları büyütüp de astılar. Hem denge olsun diye bir sağdan bir soldan astılar.
28 Şubat’ın da bir yargısı vardı. Askerlerin brifingine göre hareket eden, askerleri ayakta alkışlayan, dönemin Adalet Bakanı’nın söylediğine göre, “Bazı kanun maddelerini maksadını aşan biçimde uygulayan” bir yargı. Sapır sapır parti idam ettiler. Milli iradeye ilmek geçirdiler.
2007’lere kadar, 2008’lere kadar devam eden yargı, internetten devşirilen malzemelerle, halktan yüzde 47 oy alan bir parti için kapatma davası açabilmişti. Ki o davada iktidar partisi, “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak” suçlaması ile kapatılmaktan kıl payı kurtulmuş, hazine yardımı kesintisiyle cezalandırılmıştı.
Bütün bu dönemlerde “Yargı”“Yargının üstünlüğü” temasını kullanmış, ama halkın algısında “askeri vesayetin uzantısı” olarak görülmekten kurtulamamıştı.
Herkes bilir ki, 27 Mayıs darbesinden sonraki düzenlemeler, millet iradesi üzerinde, asker güdümlü bir yargı vesayeti oluşturmaya yönelikti. Anayasaya, “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ifadesini kontrol altına almak için “Millet bu hakimiyeti anayasal organlar kanalıyla kullanır” ifadesi eklenmişti. Anayasa Mahkemesi de, milli iradeyi denetleme misyonu ile görevlendirilmiş, statükonun çerçevesini aştığı farzedilen partileri idam etme yetkisi ile donatılmıştı.
Yargı bağımsız olsun!
Keşke olabilse.
Yargı tarafsız olsun! Keşke olabilse.
Ak Parti, neredeyse 11 yıldır, Yargı’nın vesayet alanından kurtarılması için düzenlemeler yapıyor. Çünkü oradaki vesayet bağlantısının, her an kendi boynuna ilmek geçirebileceği endişesi ile hareket ediyor.
Ama ne oldu?
Şimdi, Yargıda başka bir yapılaşma gerçekleştiği gerçekliği ile karşı karşıya kalındı.
Savcılar, yargıçlar, Yargıtay, Danıştay ve HSYK... Bir netwörk (ağ, şebeke irtibatı) içinde hareket eden bir yapılanmaya maruz ise, ve bu yapılanma, Emniyet’te de bağlantılar oluşturmuşsa, böyle bir yapılanmanın yürüteceği operasyonun bir “Yargı operasyonu” olamayacağı açıktır.
Böyle bir yapı aslında, bir operasyona tabi tutulmak zorundadır.
Çünkü böyle bir yapıdan adalet çıkmaz.
Bu, başka bir vesayet türüdür.
Dünlerde, İstiklal Mahkemelerinden beri yaşanan sözümona “Yargı” yapılanması, nasıl “Önce devlet” mantığı ile hareket ediyor, “Devlet”e de kemalist ideolojinin şablonlarının gözetilmesi penceresinden bakıyorsa, bugün, “Özel yapılanma”nın gerçekleştirdiği bir vesayeti görmemek, akıl kârı değildir.
Cemaat.
Şu anda “Yargı”ya olağanüstü bir hassasiyetle sahip çıkıyor. Aynı Cemaat’in, mesela 27 Mayıs yargısına da sahip çıktığını düşünemeyiz. O zaman, bugünkü yargıda ne oldu ki böylesine bir sahibiyet hamlesi içine girildi?
İşte orada, “Bizim yargı” ipuçları sergileniyor.
MİT Başkanına operasyonu “Bizim yargı” yapıyor, 17 Aralık operasyonunu “Bizim yargı” yapıyor.
Biz hepimiz biliyoruz ki “Bizim Yargı” daha pek çok şey yapabilir!
Mümtazer Türköne“Yargı fiilen yasama ve yürütmenin üstündedir” diyor. (Zaman, 29 aralık 2013)
Evet, tam da 27 Mayıs zihniyeti. Ne diyelim, bugün hükümetle hesaplaşma hesapları bütün zihinleri torpilliyor.
([email protected])