Yeni yıllar hep ‘umut’la başlar. Yıl sonlarında ise bu umut ve dileklerin çetelesi çıkarılır. ‘Olmuş’larla ‘olmamış’lar arasındaki farkı, çoğu zaman ‘onlar için adım atılıp atılmadığı’ belirler. 2013 yılı, Türkiye için bu yüzyılın en önemli yılı olmaya aday. Türkiye’nin bu yıl atacağı adımlar, sadece içerideki konumunu değil, küresel konumunu da belirleyecek.
Türkiye’nin geleceğe yönelik küresel hedefi ve iddiaları, buna karşın ayağında terör ve halkıyla barışma prangası var. Ne Selçuklu, ne Osmanlı, ne de Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘iç’ sorunları asla dış etkenlerden bağımsız olmadı. Çözümleri de onlardan bağımsız olmayacak.
Türkiye için ‘bölgesel lider’ veya ‘bölgesel aktör’ kavramının kullanılması cehaletten değilse bir ‘küçültme/küçümseme’ ifadesi olarak ‘kasıtlıdır’. Çünkü Türkiye’nin iddia sahibi olduğu bölgeler, buralarla ilgili attığı adımlar ve kurduğu, miras aldığı yakınlıklara sadece göz ucuyla bakanlar bile, Türkiye’nin aslında doğrudan ‘küresel iddia sahibi’ bir ülke olduğunu görüyor.
Türkiye’nin ‘bölgesel hedeflerine’ bakmak bile yeterli: Birincil bölgesel hedef Avrupa’nın güçlü bir parçası olmak. Aynı hedef ve iddia, hem Ortadoğu, hem Fas’tan Endonezya’ya kadar İslam coğrafyası, hem de akraba ülkelerin bulunduğu Orta Asya için geçerli. Üstelik Türkiye, her bir bölgedeki hedef ve iddialarında, en az diğer bölgelerdeki kadar haklı ve önem-li gerekçelere sahip.
Ortadoğu: İslam ülkelerine burun kıvıran, tarih bilinci ‘Araplar bizi arkadan vurdu’ tekerlemesiyle sınırlı bir ülke olmaktan çıktı Türkiye. Son 10 yılda önce Türkiye’nin bakışı değişti, ardından Ortadoğu’dan Türkiye’ye bakış... Türkiye, bu algıyı kendi çabasıyla ve ‘liderliğiyle’yıktı.
İslam coğrafyası: Türkiye Fas’tan başlayan ‘Arap uyanışı’nın en büyük destekçisi oldu. Bu destek kimi ‘liderleri’ rahatsız etse de halkları kucakladı. Endonezya’dan, Pakistan’dan Afrika’nın güneyinde Somali’ye, Kenya’ya kadar insani krizlerde başrolü aldı; bu ülkelere kalkınma desteği verdi, veriyor. Başbakan Erdoğan’ın yeni yılın ilk ziyaretini Afrika’nın ücra ülkelerine yapması tesadüf değil.
Orta Asya: Bu coğrafyanın -ve Türkiye’nin- şanssızlığı belki demir perdeden çıktıklarında Demirel’li yılların Türkiye’siyle karşılaşmalarıydı. ‘Ağabey’ Demirel’in ilk Kazakistan ziyaretinde, Türkiye’nin buğday, arpa üretimiyle uzun uzun övünmesinden sonra ‘kardeş’ Kazakistan liderinin “Bizim de bir uzay üssümüz var naçizane, dilerseniz gezdirelim” dediği yıllar!.. Türkiye’nin, Azerbaycan’da darbe yaptırmaya kalktığı, onu da eline yüzüne bulaştırdığı yıllar...
Bugün bu ülkelerle ilişkiler ‘ağabey-kardeş’ değil, siyaset, ticaret ve diplomaside ‘eşitler arasında birinci’ ayrıcalığıyla yürütülüyor. Bu ilişki biçimi sadece o ülkelerin inşasında, ticaretinde Türkiye’yi pay sahibi yapmıyor, geç de olsa Türkiye’yi enerji kaynaklarının dünyaya açılan vanası haline getiriyor.
Avrupa: Türkiye’nin bilimsel, teknolojik, sosyal ve siyasal ‘çağdaşlık’ adına Avrupa düzeyine erişiminin adı ‘Avrupa Birliği’dir. “Avrupalı’dan neyimiz eksik” sorusunun cevabı olan AB müktesebatının çoğu artık Türkiye’de uygulanıyor. Türkiye’nin kendi AB ilerleme raporunu hazırlaması da büyük bir özgüven göstergesi. 2013 yeniden bir ‘AB yılı’ olacak.
Türkiye’nin üç kıtadaki konumuyla dünya siyaseti ve ekonomisinde etkili olacağı ‘küresel kahin’ler tarafından uluslararası medyada yazılıyor, söyleniyor. Ancak bütün bunlar Türkiye’nin ayağındaki terör prangasını atmasına ve Kürt vatandaşlarının huzursuzluğunu gidermesine bağlı.
Ankara’ya bakıldığında 2013’e damgasını vuracak ‘devlet politikası’nın özeti şu: Terör silahı susacak ve halkların ülkeleriyle barışma süreci başlayacak; AB süreci hızlanacak; küresel iddialarla paralel olarak bölgesel girişimler sürecek.
İkinci binin 13. Yılı hurafenin aksine hem sizler, hem Türkiye, hem de dünya için uğurlu bir yıl olsun.