2012’yi geride bırakıyoruz, 2013’e giriyoruz, yeni yıl herkese hayırlı olsun, mutluluk, huzur ve sağlık getirsin.
Yeni yıla ilişkin temenniler şahsi ve toplumsal temelli oluyor galiba.
Şahsi temennilerim, yukarıda belirttiğim gibi, sevdiklerime, kendime, başkalarına, herkese yönelik huzur, sağlık, mutluluk temennileri.
Toplumsal temenniler ise çok daha farklılaşabiliyorlar.
İnşallah, 2013 tüm dünyaya barış, refah ve huzur getirir.
Türkiye’ye, ülkeme yönelik ise barış, refah ve huzur temennilerimi biraz daha ete, kemiğe büründürmek zorundayım.
Hayal ettiğim bir anayasaya kavuşmanın başka bir bahara kaldığı izlenimi bende de, başkalarında da her geçen gün biraz daha güçleniyor.
Daha önce de defalarca belirttiğimi hatırlıyorum, mevcut TBMM kompozisyonundan genel bir uzlaşmaya dayalı yeni ve sivil bir anayasanın çıkması mümkün değil.
Yapılması gereken, muhtemelen, her maddede ayrı ayrı mutabakat arayışlarına girmek, yani her madde için AK Parti’nin başka bir parti ile İKİLİ mutabakatlarla meseleyi götürmesi; Anayasa değişikliklerinin tümü oylanırken sorunun nasıl çözüleceğini ise artık sadece ve sadece TBMM’nin sağduyusu ve AK Parti’nin risk iştahı belirleyebilir; bu son süreçte BDP’nin belirleyici olabileceği ihtimalini de unutmayalım.
BDP’nin belirleyici olma ihtimalini AK Parti’nin ciddiye alması lazım; bu durumda da Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’ın yeni ve sivil bir anayasanın özgürlük, temel haklar bölümünün mü daha öncelikli, yoksa devletin temel teşkilat yapısının mı daha önemli, daha öncelikli olduğuna karar vermesi gerekebilir.
Bu satırların yazarı bendeniz başkanlık, yarı başkanlık ya da en katı şekli ile parlamenter sistem arasında kesin bir tercih koyamayan bir yurttaşım, parlamenter sistemden bir şikayetim yok, başkanlık ya da yarı başkanlık sistemlerine de ilkesel düzeyde muhalefet etmiyorum, tüm bu sistemleri meşru görüyorum ama devletin temel teşkilat yapısının değiştirilmesi uğruna temel hak ve özgürlükler alanında yapılabilecek ve öncelikli gördüğüm değişikliklerin kısa vadede yapılamaması, ertelenmesi ihtimali beni korkutuyor.
Anayasanın 66. Maddesinde (yurttaşlık), 117. Maddesinde (Genelkurmay Başkanı’nın statüsü), 118. Maddesinde (Milli Güvenlik Kurulu), dibacede (Atatürkçülük, resmi ideoloji, Atatürk milliyetçiliği), 24 ve 136. Maddelerinde (Din devlet ilişkileri), 42. Maddede (anadilde eğitim) yapılacak değişiklikler başkanlık, yarı başkanlık ya da parlamenter rejim tercihinden çok daha önemli gözüküyorlar bana.
Yeni bir anayasa yapımı kadar önemli olmak üzere ve muhtemelen bu sürece paralel olarak Türkiye’nin 2013 senesinde tekrar yüksek büyüme oranlarına da geri dönmesi şart.
Sel gider, kum kalır, düşük büyüme oranlarının tahribatının zaman içinde etkilerini ölçmek bile çok zor.
Türkiye, muhtemelen, en iyi ihtimalle, 2012’yi yüzde üçün çok az altında bir büyüme oranı ile bitirecek; 2009 senesini, felaketini bir kenara bırakır isek, 2004’den günümüze süren yüksek büyüme süreci 2012’nin düşük büyüme oranının negatif etkilerini azaltıyor ama ülkemiz ekonomisinin 2013 senesinde hemen ve yine yüksek büyüme oranlarına dönmesi gerekiyor.
Bu aşamada da konu yine geliyor, Türkiye’nin kamil bir hukuk devletine dönüşme ihtiyacına yani yeni bir anayasaya dayanıyor.
2000’li yıllarda ekonomik büyüme-hukuk devleti ilişkisi tersine dönmüş durumda; hukuk devletinin gelişmesi için artık bilmem kaç dolarlık bir kişi başına gelir düzeyine ulaşmış olmak gerekmiyor, tam tersine o bilmem kaç dolarlık düzeye gelebilmek için kamil bir hukuk devleti gerekiyor ve gerekecek.
Refahı, büyümeyi sistemin merkezine alıyor isek, hukuk devleti bunun gerçekleşmesi için olmaz ise olmaz koşul.
Yeni anayasa meselesine biraz da bu açıdan bakalım; hepinize hayırlı seneler.