Bu yeryüzü sahnesinde geride bir yıl daha bırakırken, sanal gerçekliğin bir düzlemi olan sinemada da kimi iz bırakan dönüşümler yaşandı. Gerek dünya gerekse Türkiye sinemasında kendi yaşadıklarımdan hareketle bir tur yapacak olursak, yılın başında ve sonunda katıldığım iki İslam ülkesi film festivali bence önemli faaliyetler olarak öne çıkabilir. İlki, her yıl genelde Şubat’ın 1’i ve 11’i arasında yapılan Tahran, Fecr festivali, diğeri Kasım sonu-Aralık başı hayata geçen Kahire Film Festivali’ydi. İkisi de gelenekselleşen festivallerden Fecr, Kahire’ye göre biraz daha zengin ve yapıcı görünüyordu. Fecr’in itinayla seçtiği dünya sineması örneklerinin yanında, film marketinin daha esaslı olması ve özellikle bu kapsamda İran sinemasından çalışmaları yabancı konukları sunması ayırt edici bir özellik olarak görünüyordu. Kahire’deyse, son siyasi konjonktürden olsa gerek, marketin organizasyonu oldukça zayıftı, halbuki Arap dünyasının merkezi olması hasebiyle, en azından bütün Arap ülkelerinden en güçlü katılımın beklentisi vardı. Yine de gösterimler arasında müslüman sinemadan bazı keşifler de az kazanım sayılmazdı.
***
Bizdeki bir festivalle ilgili belirtimlerimden sonra yaşadığım polemiklerse bu yılın diğer bir, herhalde yaşanması gereken gelişmesiydi. Kişinin arz küresinde durduğu yerle ilgili olan tartışmalar da umarım getirileri açısından olumlu olmuştur. Bu yıl da zamanın her diliminde olduğu gibi sinema dünyasından kayıplarla geçti. Yönetmen ve yapımcı Hidayet Pelit, klasik Yeşilçam yapısının direklerinden biri olarak bu dünyadan göçtü. Eyüp Halit Türkyazıcı, benim Darüşşafaka’dan ‘78 dönemi sevgili arkadaşım, yine sinemamızın fikir platformundan bir başka kaybımızdı. Türk sinemasının kurucu isimlerinden, kendine özgü diliyle öne çıkan Metin Erksan bu alemden kalıcı mekana geçen bir isim olarak kervandaki yerini aldı. Aslında çok zayıf bir varlık olan insan temsilcileri bizlerse hayatı gittiği yere kadar sürdürmeye çalışıyoruz.
Kendine özgü tarzıyla sinema yazarlığını devam ettiren Ali Murat Güven’in bu kariyerini tartışmalı bir şekilde bırakması, yılda iz bırakacak bir diğer gelişmeydi.
Filmlerden karma olarak öne çıkanlar ise Artist, Fetih 1453, Hugo, Ateşin Düştüğü Yer, Uzun Hikaye, Bulut Atlası oldu. Antalya Film Festivali’nde ilginç bir tavırla karşılaşan Ateşin Düştüğü Yer’in Montreal’de birincilikle ödüllendirilmesi yine tarihe geçti. Anadolu’da katıldığım iki sinema faaliyeti, Kayseri, Erciyes Üniversitesi Belgesel ve Kısa Film Festivali ve Tokat, Gazi Osman Paşa Üniversitesi Sinema Buluşması, bu toprakların ruhunun yeşerdiği ortamlardaki sinema algısını duyumsamak bakımından oldukça önemliydi.
Dünyanın en yoksul ülkelerinden Nijer’de TESİYAP’la beraber gerçekleştirdiğimiz Türk Film Haftası bence yılın kayda değer etkinliklerinden biriydi. Sinemanın evrensel insani değerlerinin gerçekte insanlığa bile merhem olabileceğinin idrak edilmesi aslında ne büyük kazanım olurdu. Nefsani sinemayla irfani sinema ayrımlarının yapılması gerektiğine inanıyorum. Son olarak, Ekonomi Bakanlığı’nın yerli filmlerin yurtdışındaki satışı ve tanıtımı yönünde getirdiği yeni destekler, sinema sanayiine önemli bir katkıdır diye düşünüyorum.