2011 yılının Eylül’ünde, bir grup gazeteci olarak Gülen hareketinin Amerika’daki kuruluşları tarafından Los Angeles’te düzenlenen Anadolu Medeniyetleri ve Yemek Festivali’ne davet edilmiştik. Festival sonrası gazeteci arkadaşlardan bir bölümü Pensilvanya’ya götürüldü.
Orada Fethullah Gülen’le görüştük. O görüşmeden Mahmut Övür’ün sütununda Gülen’in “Gata-kulli” değerlendirmeleri yansıdı.
Gülen’in gazetecilerle sohbetinde bir konu daha yer almıştı. Galiba bizim ziyaretimiz Arınç’ın veya Davutoğlu’nun ziyareti sonrasına denk gelmişti. Anlaşıldığı kadarıyla gelen ziyaretçi Gülen’e “Devlet işlerine müdahil olmaması”nı ifade etmişti. Çünkü Gülen, iktidarın dış politikasına yönelik kaygılarını zikretme çerçevesinde bu ziyaretten bahsederken şöyle diyordu:
“Yakında devletin üst ricalinden birisi ziyaretime geldi. Bana ‘Sen burada ormanın içinde yaşıyorsun. Kurtlarla kuşlarla ilgilen ama devlet işlerini bize bırak’ dedi.”
Sözlerinde sitem vardı. Türkiye’nin dış politikası ile ilgileniyordu, Amerika ve İsrail ile ilişkilerin gerilmesinden kaygı duyuyordu.
Şimdi gelelim bugünlere. Mavi Marmara olayına ve onunla ilgili dünkü Gülen tavrı ile bugünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan tavrının birbirine benzer nitelikte olmasının yadırganmasına...
Bir benzerlik var mı, var. Gülen o gün “meşru” otorite ile ilişkiyi tavsiye ediyor, diplomatik yolların işletilmesini istiyordu.
Gelinen noktada Gazze’ye yardımlar İsrail otoritesi üzerinden gidecek ve buraya diplomatik kanallar işletilerek gelindi.
Reel - politik gerekçesiyle.
İş böyle ama buradan iktidarın farz edelim bir yanlıştan dönüp, bir kanaat önderi ile aynı hizaya gelmesi, buradan da, şu an müntesiplerinin yapmaya çalıştığı gibi Gülen hareketi ile iktidar arasındaki problemin anlamsızlığına hükmedilmesi yanıltıcı olur.
Neden?
Çünkü Gülen hareketi, Türkiye’nin iç-dış politikaları ile bir kanaat önderi yalınlığında ilgilenme sınırında kalmış değil.
En azından Ak Parti liderliğinin algısı bu ve olan bitenler de bu algıyı haksız çıkarmıyor.
Algı şu:
- Burada uluslararası boyutları da bulunan bir hareket var, o hareket devletin kılcallarına nüfuz etmiş durumda ve süreçlerde müdahil oluyor.
“Paralel Devlet Yapılanması, kısaltılmış adıyla PDY.
Devlet diyor ki: “Bu hareket yargıda, emniyette, orduda, dışişlerinde, bürokrasinin her kademesinde örgütlenmiş durumda.”
Hatta iktidar diyor ki: “Bu bizim ellerimizle, müsamahamızla gerçekleşti. Ne istedilerse verdik vs.”
Devlet bir süredir kendi içini bu yapıdan “temizlemek” istiyor. Ancak en son Cumhurbaşkanı’nın sözlerine bakılırsa hala Cumhurbaşkanlığı bünyesinde bile elemanlar var.
“Cumhurbaşkanlığı’na da girmişlerdi, belki hâlâ da vardır. Bunların üstünde de çalışıyoruz, söyleyeyim. İster istifa ederler giderler ama burayı lekeleyemezler.”
Cumhurbaşkanlığı’nın bile bu yapının nüfuzuna mani olamaması durumu söz konusu ise devletin en mahrem görüşmelerinin bu yapının elemanları tarafından dinlenildiği kanaati oluşmuşsa, bu yapının devletin en hayati güvenlik sorunlarında adeta düşman cephe gibi çalıştığına inanılıyorsa...
Buradan MGK’daki “terör örgütü” tanımlaması çıkıyor ve neredeyse bu yapı “Ülke için birinci öncelikli tehdit” muamelesi görüyor. Hatta nitelik itibariyle PKK’dan bile daha derin bir problem ile karşı karşıya olduğu kanaatini taşıyor devlet. Çünkü kendi bünyesine sızmış bir yapı ile karşı karşıya olduğunu düşünüyor.
Devletin “FETÖ” diye bir tanımlama oluşturması, “Legal görünümlü illegal yapı - silahsız terör örgütü” kavramlaştırmasına yönelmesi böyle bir değerlendirmenin sonucu.
Bu da işi bir kanaat önderi çerçevesinden çıkarıp, devlet politikasına müdahale eden bir örgüt noktasına savuruyor.
Bundan sonra devlet, bu yapıya karşı güven noktasına, dolayısıyla mücadelenin tavsayacağı bir safhaya gelir mi? Bir ara “Gülen hareketi ile çözüm süreci”nden bahsetmiştim. Bugün böyle bir “çözüm süreci”ni telaffuz etmekten o kadar uzak noktalardayız ki...
Bazen kanaat önderi olarak yazmak da zor olabilir ama devlet içinde yapılanıp politikaları belirlemeye kalktığınızda bir yerlere toslamamanız mümkün değildir. Ya siz birilerini yersiniz, ya birileri sizi.