Sevgili dostlarım, 2010 yılında yazdığım 3 yazıdan birkaç bölümü paylaşmak istiyorum...
Bir gazeteci olarak gereğini yazmışım... SADECE BEN DEĞİL BİRÇOK İSİM YAZMIŞ VE ADETA FETÖ’YE İŞERET ETMİŞ...
BİRLİKTE BAKALIM;
YAZI 1 : “...Bu artık başka bir şey! Dün öğle saatlerinden itibaren Ergenekon kapsamında ifadesi alınanlarla ilgili haberler arka arkaya gelmeye başladı... Türkiye 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk'in ifade vermeye hatta şüpheli sıfatıyla çağrılmasını sorgularken, amiral seviyesinde yeni ifade haberleri geldi... Sevgili dostlar, bu artık terör örgütü soruşturmasını da aşarak Türk Silahlı Kuvvetleri soruşturmasına döndü! Herkes kanun karşısında eşittir. Hiç kimse yargı bağışıklığına sahip değildir. Değildir ama devletin tekelindeki hiçbir güç, yargı bağımsızlığı görünümü altında, devlet düzenini bozmak için kullanılamaz... Sonuç: Elde çok ciddi deliller olmadan, devleti oluşturan makamlarda oturanlar hakkında girişimler yapılamaz. Böyle adımlar atılıyorsa, bunun gerekçeleri ve sebep-sonuç ilişkisi çok ciddi ve detaylı bir şekilde ortaya konulabilmelidir... O makamlar elledik ama yanlışmış, bıraktık denilecek koltuklar değildir.
Yazı 2: “...Ya gereğini yap ya da istifa et! Genelkurmay Başkanı sürekli açıklama yapıyor, vurgu aynı: TSK'ya karşı asimetrik bir savaş var! Artık ezberledik; Var... Birileri TSK'ya karşı inanılmaz bir savaş içinde... Peki var da sen ne yaptın diye adama sormazlar mı? Ne yapalım; vatandaş olarak elimize kazmayı, küreği alıp askere yardıma mı koşalım? Oturulan makam ağlama koltuğu mu? Amaç ne? Şu mesajı vermek mi: Bize saldırıyorlar, bilin, sizler de bizimle birlikte ağlayın, bize yeter! Sevgili dostlar, Genelkurmay Başkanı kusura bakmasın ama tavrından bir vatandaş olarak hem sıkıldım, hem de umutsuzluğa kapılmaya başladım! Soruyorum; Size kim saldırıyor? Nereden yönetiliyor? Bu adamlar kimlere hizmet ediyor? Açıkla Sayın Başbuğ, açıkla! Sonu kime giderse, gitsin. Üstündeki üniformanın hakkını vermenin günü bugün değilse ne zaman? Gerektiğinde gereğini yapamama durumu nasıl açıklanabilir? İşin bir de anlaşılması gereken başka tarafı var. Daha doğrusu benim anlayışım şöyle: İddialar doğruysa da çok ama çok vahim, doğru değil ve asker kendini bu kadar savunamama konumundaysa da çok ama çok vahim.”
Yazı 3: “...Karargaha-kozmik odaya ‘hâkim, savcı, polis’ değil, TBMM inceleme komisyonu girmeliydi.. Demokrasilerde demokratik denetim dışında işleyen çarklar olamaz. Böyle yapılar varsa, mutlaka ortaya çıkarılmalı ve işleyemez hale getirilmelidir. Olaya bu açıdan bakınca ‘bir dönem kontrgerilla’ diye bilinen gizli yapının da sorgulanması doğaldır. Doğal olmayan ‘devlet açısından kozmik bilgilerin’ olduğu bir odaya ‘demokrasi algılaması’ altında ‘hâkim, savcı ve polisin’ girmesidir... Sevgili dostlar, yapılması gereken veya tam tabiriyle doğrusu; TBMM'de bir araştırma komisyonu kurulması ve incelemenin bu şekilde yapılmasıdır”...
Yazı 4: “...Bir subay kaç yılda yetişiyor, biliyor musunuz? Ergenekon soruşturması kapsamında ortaya çıkartılan, daha doğrusu çıkartıldığı iddia edilen darbe planlarından sonra yeni tutuklamalar oldu... TSK istihbarat birimlerinde ve Deniz Kuvvetleri'nde görevli subaylar gözaltına alındı... Darbecilerin, bu zihniyeti taşıyanların ve en önemlisi eyleme dökenlerin ortaya çıkarılmasına ve gereğinin yeterli kanıt eşliğinde yapılmasına sonuna kadar taraftarım. Ancak desteklemediğim, hatta sonuna kadar karşı olduğum bir gerçek daha var: Medyamızın bir bölümü, bu operasyon üzerinden TSK düşmanlığını körükleyip, her muvazzaf subay gözaltına alınıp tutuklandığında oley çekiyorlar! Onlara göre her subay, potansiyel suçlu ve mutlaka bir şekilde enterne edilmeli!
Sonuç: BU YAZILAR SADECE BİRKAÇ ÖRNEK... BENİ ÜZEN NE BİLİYOR MUSUNUZ; BEN BU KADAR BAĞIRIRKEN ŞİMDİ TV’LERDE KONUŞAN BAŞBUĞ BENİM KADAR AÇIK BAĞIRMAMIŞ. NEDENİNİ İNANIN MERAK EDİYORUM, DAHA DERİNE İNMEMİZ İÇİN BU KONUDA KONUŞMALI! DAHA İLGİNÇ DETAYLAR DA VAR, PAYLAŞACAĞIM...