Önceki gün ABD’de öyle birşey oldu ki, işçi-emek tarihine geçti: Bir otomobil fabrikasında işçiler sendikalı olmayı reddettiler. Sendikalı olmanın işçi açısından yararları ortadayken, işçiler işyerine sendika gelmesini istemedi... Oylama yapıldı, Volkswagen’in Tennessee eyaletindeki fabrikasında 626 oya karşılık 712 oyla işçiler -Hayır, sendika bu işyerine girmesin- dedi.
Üstelik sendikanın rakibi yoktu, tek aday olarak yetkilendirme istiyordu. Alman işveren bu olayda yansız kalmış, sendikaya tavır almamıştı. İşçi ve işveren temsilcilerinin şirket yönetimine katıldığı Alman İş Konseyi modeline uyması için işveren, işçilerin örgütlenmesini istiyordu. Ancak sendikayı işçiler istemedi.
Kimi yoruma göre işçiler, Detroit kentinin sendikalar yüzünden iflas ettiğini hatırlayıp -sendikaya hayır- dedi. Kimi yoruma göre sendikanın hak aramak değil, kavga için gelmeye çalışması, hayır oylarını artırdı. Bir diğer yorum: Bu fabrikaya sendika girseydi, bölgedeki diğer yabancı otomobil fabrikalarına da yayılacaktı, o yüzden perde gerisinden engellendi... Kimi de diyor ki -Sendikanın gelmesi halinde maliyet artacağından, işveren üretimi başka yere kaydıracaktı, işçiler işlerini kurtarmak için sendikaya yolu kapattılar... Hatta şimdi sendika reddedildiği için fabrikanın yeni model araç üreteceği söyleniyor.
Ancak her durumda gayet ilginç: İşçi sendika istemedi. Bu da 2008 krizinin günümüze bir armağanı. İşveren, imalat değişti, emek de değişiyor ve 19. yüzyıl alışkanlıkları 21. yüzyılda zorlanıyor. Batılı sanayileşmiş- denen ülkelerde 2008 krizinin etkileri hala sürüyor.
2008 kriziyle anlaşıldı ki Euro bölgesinde hükümetler ellerinde olmayan parayı sendikalar dahil baskı gruplarına cömertçe harcadılar, sonra da hazineler hep birlikte iflas yoluna girdi. Yılda ücretlilere 16 maaş ödeniyordu. ABD’de Detroit merkezli oto şirketleri iflas kıyısına gelince devlet eliyle kurtarıldılar. O sırada, yan ödeme vs ile 100 bin dolar ve üzerinde yıllık ücret alan oto işçileri olduğu fark edildi. Şirketler kurtarıldı, ama Detroit battı.
Tabii ki gönül herkesin yılda 24 maaş, altı-yedi haneli ücret almasını ister de... Yapılan işin astarı yüzünden pahalıya gelirse, dikişler atar. ABD’de oto endüstrisi 1980’lerde Japon araçlarına yenilmeye başladığında, Japon modeller daha çok satmaya başladığında ABD oto endüstrisinde 1.5 milyon sendikalı işçi vardı. Şimdi sayı 350 bin...
Japon ve diğer Asya-Avrupa oto modelleri ABD pazarını ele geçirmeye başladığında ABD oto üreticileri daha iyi araç üretecek yerde, ithal araçlara siyasi savaş açtılar. Japonlar’a karşı en ırkçı yakıştırmalar yapıldı. Yabancılar da çare olarak, ABD’de oto üretmeye başladı. Asyalı ve Alman oto üreticileri, sektörün merkez ülkesine -Bakın otomobil nasıl yapılır, servis nasıl olur, müşteri nasıl kazanılır- dersi vermeye başladılar.
Halen ABD’de 14 tane -yabancı- otomobil fabrikası ve bunlara bağlı onlarca yedek parça, yan sanayi imalatçısı var. Bu yabancı fabrikalarda sendika yok. 50 bin işçi, neredeyse 475 bin işçinin üretimine yakın otomobil üretiyor. Verimlilik dedikleri bu... Ayrıca yabancı üreticiler sendikalı yerli fabrikaların ücretlerini izleyip onlara paralel ücret ödüyor. Yabancı fabrikalarda otomasyon ve yüksek teknoloji en üst düzeyde. İş güvenliği, sağlıklı çalışma ortamı gibi eskiden sendika görev alanına giren konuları işveren kendiliğinden çözüyor. Yani işveren ile işçinin itişip kakışmadan da uzlaşması mümkün. Ayrıca, aynı gemideler, ekonomik kriz bitmedi ve teknoloji ilerledikçe, ele kola ihtiyaç azalıyor.
Sendikanın en büyük silahı olan toplu sözleşme, yeni ekonomik koşullar karşısında eriyor. Kriz sonrasında toplu sözleşme ya da topsuz sözleşme olsun, işverenin verebileceği ücret belirli ve sınırlı. Kâr yoksa, verimlilik yoksa, ücret de yok... Kriz sonrası ekonomide yüksek ücreti grev ve eylem bakısıyla sendika belki alıyor ama, sonuç ya Detroit kenti gibi iflas, ya Fransa Goodyear gibi fabrikanın kapanması, ya da Napoli Fiat fabrikası gibi oto başına en fazla işçinin düştüğü bir verimsizlik anıtı olmak.
Kriz sonrası ortamda işçi-işveren denklemi, sendika-işyeri kavramı değişiyor. Yunanistan, İspanya, İtalya, Fransa’nın her ay daralan ekonomilerinde taraflar gırtlak gırtlağa grev-çatışma yaşarken, büyüyen Almanya ekonomisinin fabrikaları, işçi ve işveren temsilcilerinin ortak modeliyle arızasız yönetiliyor. İstihdamın kriz öncesine dönemediği, yabancı model otonun daha çok sattığı, imalat sektörünün giderek küçülen kum havuzunda oynadığı ABD’nin ortasında ise 19. yüzyıldan gelen sendikaya, işçi -Hayır- diyor.
twitter.com/selimatalayny