Muhafazakâr camiaya önyargılı olan medya, benim 26 Ağustos Çarşamba akşamı Haber Global kanalında katıldığım programda, ‘2004 MGK kararlarını sumen altı ettik.’ ifademi sanki ilk defa söylüyormuşum gibi ‘ağzından kaçırdı’, ‘16 sene sonra itiraf’ gibi manşetlerle tam mal bulmuş mağribi misali haber yaptı.
Haber yapan medya organlarına baktım hiçbiri sözün devamını yayınlamamışlar. İşlerine gelmemiş.
Ben 2004 MGK kararlarının uygulanmadığını münasebet düştükçe her programda söyledim. Kaldı ki dönemin başbakan müsteşarı bunu yayınladığı kitapta da açıkça yazdı. Yani ortada ağızdan kaçırma ya da itiraf diye bir şey yok.
28 Şubat sürecinin destekçisi kesim yeri geldikçe bunu hatırlatıp iktidarın FETÖ’ye destek verdiğine bu kararların uygulanmamasını delil olarak gösteriyor.
Evet, hükümet o kararları uygulamadı çünkü tavsiye kararı olduğu için uygulama zorunluluğu yoktu ama asıl sebep MGK’daki asker üyelerin dindarlara bakışıdır. Bakışları hâlâ 28 Şubat sürecinin bakışıydı, değişmemişti. Hedef sadece o grup değil AK Partililerin de içinde bulunduğu bütün muhafazakârlardı.
Bu bakış açısı 2010 referandumuna kadar da resmen devam etmiştir.
2007’de sırf eşi başörtülü diye cumhurbaşkanı adayına açıkça karşı çıkan ve muhtıra yayınlayan düşünceye iktidar nasıl karşı çıktıysa 2004 kararlarına da aynı gerekçeyle karşı çıkmıştır.
2008 yılında aynı bakış açısıyla %49 halk desteğiyle iktidara gelmiş olan partiye kapatma davası açan düşünceye nasıl karşı çıktıysa 2004 kararlarına da aynı gerekçeyle karşı çıkmıştır.
Çünkü 2004 kararında hedef sadece o zaman cemaat olarak bilinen FETÖ değil bütün dindarlar bütün muhafazakârlardı.
AK Parti ise 28 Şubat sürecinde milletin uğradığı baskıları ortadan kaldırma azmiyle iktidar olmuş ve milletin değerleriyle mücadele eden baskıcı ve dayatmacı düşünceye karşı milli iradenin sesi olmuştur.
Başkan Erdoğan ve benim gibi Milli Görüş geleneğinden gelenlerin bu cemaat ile yıldızının barışık olmadığı gizli bir şey değildir.
Ancak devlete hâkim olan seküler kesim, ayrım yapmadan muhafazakâr camianın tamamına aynı muameleyi yapmıştır.
Amaç FETÖ ile mücadele olsaydı örgüt yıllardır ordunun yarısını ele geçirirken müdahale ederlerdi. Muhafazakâr muvazzafları ordudan atarken emperyalist güçlerin maşası olduğu gerekçesi yoktu. Temel gerekçe tarikat cemaat üyeliği iddiasıydı. Oysa anlaşılıyor ki FETÖ orduya iyice sızmış ama generallerimiz onlarla mücadele etmek yerine dindar muvazzafları tasfiye yolunu seçmişler.
28 Şubat dayatmalarında bile FETÖ ile mücadele yoktur!
Sonra da kalkıp alay edercesine 2004’de FETÖ ile mücadele için hükümete tavsiyede bulunuyorlar.
Hükümet 2004 kararını sumen altı ederken sadece o cemaati korumak saikıyla değil muhafazakâr camiaya karşı alınan karara tavrını koymuştur ve doğru yapmıştır.
Bir tavsiye kararının uygulanmaması yasaldır doğrudur. Ayrıca o tavsiye kararı art niyetli ise muhafazakârları, destekledikleri hükümete karşı tahrik edici ise ve bizzat iktidarı da hedef alıyorsa, doğrunun da ötesinde milli ve demokratik bir duruştur. Çünkü o vesayet odakları aynı tavrı üç yıl sonra bizzat hükümete karşı muhtıra yayınlayarak bilahare kapatma davası açarak sürdürmüştür.
Milletin değerlerine karşı takınılan bu tavırlara karşı milletin sesi olarak hükümet dik durmuş boyun eğmemiş ve gerek 2007 deki gerekse 2010daki anayasa değişikliğiyle vesayet odaklarını milli iradeye boyun eğdirmiş, 15 Temmuz sonrasında ise kurumsal olarak tamamen ortadan kaldırmıştır.
Aynı hükümet bu grubun bir cemaat olmayıp emperyalist güçlerin maşası olduğunu gördüğü günden bu yana da amansız bir mücadele vermiş ve de vermeye devam etmektedir.
Ve maalesef hükümeti FETÖ’ye destek olmakla suçlayanlar, hükümetin FETÖ’ye savaş açtığı günden bu yana FETÖ kurumlarının savunucusu hamisi avukatı ve FETÖ söylemleriyle siyaset yapan destekçileri olmuştur.