Son günlerde, üniversite kampüslerinde Gazze'de 34.000'den fazla insanın, çoğunluğu kadın ve çocukların hayatını kaybettiği katliamı sona erdirmek için yapılan barışçıl protestolar hem Amerika'da hem de dünya genelinde yayılıyor. Bu protestolara yapılan sert müdahaleler, ABD'nin sözde demokrasi anlayışını sorgulatıyor.
1968 ve Ötesi: ABD Üniversitelerinde Sosyal Değişimi Şekillendiren Protestolar
ABD üniversitelerindeki protestolar ve polis müdahalelerinin uzun bir tarihsel arka planı var. Tarihten itibaren bu olaylar genellikle sosyal ve politik değişimlerin önemli dönüm noktalarını işaret eder.
1964 yılında, Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley'deki Özgür Konuşma Hareketi, öğrencilerin siyasi konulara dair konuşma özgürlüklerini savunmasıyla ve geniş çaplı öğrenci protestolarına ev sahipliği yapmasıyla bilinir.
1968 yılı ise dünya genelinde öğrenci protestoları ve toplumsal hareketlerin en yoğun yaşandığı dönemlerden biri olarak öne çıkar. Bu yıl içinde birçok ülkede öğrenciler, işçiler ve diğer toplum kesimleri, çeşitli politik ve sosyal nedenlerden ötürü geniş çaplı eylemler düzenledi.
Özellikle ABD ve Fransa'daki olaylar, 1968 protestolarının simge olayları arasında yer alır. ABD'de bu protestolar, sivil haklar hareketi ve Vietnam Savaşı'na karşı duyulan geniş çaplı rahatsızlıkla körüklendi. Özellikle siyah Amerikalıların haklarını savunan Martin Luther King Jr.'ın Nisan ayında suikast sonucu öldürülmesi, birçok şehirde şiddetli ayaklanmalara ve üniversite kampüslerinde büyük ölçekli protestolara neden oldu
1980'lerde, ABD'deki birçok üniversite kampüsünde düzenlenen apartheid karşıtı hareketler, Güney Afrika ile ekonomik ilişkilerin kesilmesini talep etti. 1990'larda ise, özellikle Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) öğrencileri, okulun çevresel politikalarını protesto etmek için büyük gösteriler düzenledi. Bu tarihî örnekler, üniversite öğrencilerinin genellikle sosyal, politik ve ekonomik konularda önemli bir ses olduğunu ve öğrenci hareketlerinin sıklıkla daha geniş toplumsal değişimlerin katalizörleri olarak işlev görür.
ABD Üniversiteleri ve İfade Özgürlüğü: Polis Şiddeti Altında Protestolar
2024 yılına geldiğimizde ise 7 Ekim'den itibaren sessizliğini koruyan üniversiteler geçmişte olduğu gibi soykırıma karşı barışçıl gösterilerde bulunmasına rağmen antisemitizm ile suçlanarak polis tarafından darp ediliyor
ABD'deki üniversite kampüslerinde yönetimlerin talepleri doğrultusunda polis müdahalesi gerçekleşen protestolarda toplamda yaklaşık 2 bin 500 kişinin gözaltına alındığı bildiriliyor. Bu eylemler, öğrencilerin ve toplulukların çeşitli sosyal ve politik meseleleri dile getirmeleri sırasında yaşanıyor. Özellikle, Virginia Üniversitesi ve Chicago Sanat Enstitüsü'ndeki olaylar dikkat çekici örnekler arasında yer alıyor.
Virginia Üniversitesi'nde Charlottesville kentinde gerçekleşen protestolarda, yaklaşık 25 kişi gözaltına alındı. Bu protesto, Filistin'e destek amacı güdüyordu ve katılımcılar, Filistin halkına yönelik uluslararası desteğin artırılmasını talep ediyordu.
Bir başka olay ise Chicago Sanat Enstitüsü'nde meydana geldi. Burada da benzer bir sebep ile düzenlenen gösterilerde 68 kişi gözaltına alındı. Protestocular, sanat ve ifade özgürlüğü çerçevesinde, Filistin halkına yönelik politik ve sosyal desteği vurgulamayı amaçlıyordu.
Özellikle Columbia Üniversitesi'nde yaşananlar, bu tartışmaların merkezinde yer alıyor. Burada, öğrencilerin Gazze'deki duruma dikkat çekmek için düzenledikleri barışçıl gösteriler, bazı çevreler tarafından şiddet ve antisemitizmle özdeşleştiriliyor.
Kampüs içerisinde öğrenciler, Filistinli Amerikalı şair Naomi Shihab Nye'nin "Nezaket" şiiri etrafında toplanmış, tartışıyor, sanatsal faaliyetlerle protestolarını ifade ediyordu. Başka bir grup, Gazze Dayanışma Kampı pankartını yeniden boyamak için sanat malzemeleriyle uğraşıyordu. Diğerleri uyuyor veya yoga yapıyordu. Çadırda vegan ve glütensiz seçeneklerle dolu raflar, bu hareketin sadece bir protestodan ziyade, bir dayanışma gösterisi olduğunu vurguluyordu.
ABD Temsilciler Başkanı Johnson'ın kampüs ziyareti sırasında söyledikleri bir nevi İsrail Lobisinin siyaset üzerindeki etkisini gösteriyordu ''Üniversiteyi adeta bir savaş bölgesi olarak nitelendirdi ve protestoları antisemitik olarak tanımladı, birçok İsrail destekçisinin yaptığı gibi İsrail politikalarına karşı çıkmayı Yahudilere karşı nefretle özdeşleştirdi. "Eğer bu hızla kontrol altına alınmaz ve bu tehditler ve yıldırmalar durdurulmazsa, Ulusal Muhafızlar için uygun bir zaman var. Bu kampüslere düzen getirmeliyiz." gibi ifadelerle ABD'nin bakışını sergileyen beyanatlarda bulundu.
Öğrenciler, sanatsal ve barışçıl yöntemlerle düşüncelerini ifade etmeye çalışırken, ABD yönetiminin ve bazı siyasi figürlerin bu protestolara sert ve yanlış yönlendirilmiş tepkileri, Amerika'daki sözde demokrasi anlayışının ne kadar sığ ve çelişkili olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle Temsilciler Meclisi Başkanı'nın kampüsü "savaş bölgesi" olarak nitelendirmesi ve protestoları antisemitizmle ilişkilendirmesi, İsrail politikalarına yapılan her türlü eleştiriyi bastırmak için antisemitizm suçlamasının nasıl bir baskı aracı olarak kullanıldığını gösteriyor.