Bugün 29 Ekim Cumhuriyet ilanının yüzüncü yıldönümü. Ülkede ve yurt dışı temsilciliklerde kutlanıyor.
Ancak bir kesim bu vesileyle başta seçilmiş cumhurbaşkanı olmak üzere muhafazakârları cumhuriyet düşmanı şeklinde değerlendirerek hedef alan yayınlar yapıyorlar.
Resmi tarih sayesinde yeni nesillerden gerçeklerin saklandığı bir süreç yaşandı. Muhafazakâr kesime yapılan bu saldırılar bu sürecin ürünüdür.
Kendilerini milletin üstünde gören ve milleti adam etmekle görevli zanneden kesim çoğunluğu muhafazakâr olan halkı hep aşağılamışlardır, halen de bu üstenci tavırlarını sürdürüyorlar.
Muhafazakârlara karşı kinlerini gizlemeyen bu kesimin iki büyük yanlışı var.
Birincisi muhafazakârların daha açık bir ifade ile Müslümanların cumhuriyet karşıtı olduğu ezberi; ikincisi de cumhuriyeti övmek isterken Osmanlı'yı yerme huyudur.
Müslümanların cumhuriyet karşıtı olduğu ezberi, bir kısmının bilerek kasten, çoğunun da cehaletinden kaynaklanıyor.
İslam'ı bilmiyorlar.
Peygamber Efendimizden sonra hulafa-i raşidin (sağduyulu /olgun halifeler) olarak adlandırılan 4 halife, saltanat yoluyla değil seçimle yani o dönemin şartlarında cumhurun seçimi/onayıyla görev yapmışlardır.
Raşit halifelik ismini de bizzat peygamberimiz vermiştir.
Bu sürecin 30 yıl olacağını ondan sonra ısırıcı krallık döneminin başlayacağını haber vermişti.
Hz. Hasan efendimizin 6 aylık halifelik süreciyle 30 yıl tamamlanmıştır.
Ondan sonra Hz. Peygamber tarafından ısırıcı krallık olarak adlandırılan dönem başlar.
Sözün özü İslam'da cumhuriyet saltanattan daha makbuldür.
Dolayısıyla Müslümanların cumhuriyetle sorunları yoktur.
Geçmişte -özellikle tek parti döneminde- yaşanan sorunların temelinde İslam'a karşı yürütülen baskılar yasaklar vardır.
Tek parti dönemi yöneticileri ve o zihniyeti taşıyanlar laiklik bahanesiyle İslam'ı sosyal hayattan ve devletten uzaklaştırmak istedikleri için halk tarafından sevilmemişler, partileri ilk serbest seçimlerde muhalefete mahkûm olmuş, mensupları da azınlık durumuna düşmüşlerdir.
Cumhuriyet ilan edildikten sonra yapılan ilk anayasa da (1924 anayasası) aslında İslam'a sahip çıkan ve İslam ahkâmının uygulanmasını öngören bir anayasaydı ve milletin değerleriyle barışıktı.
Anayasanın ikinci maddesi devletin dinin İslam olduğunu, meclisin görevlerini sayan 26 maddenin ilk fırkası da ahkâmı şer'iyyeyi tenfiz (dini hükümleri uygulamayı) emrediyordu. Yani, 1924 anayasası İslam'ı esas alan bir anayasaydı.
Cumhuriyetin fabrika ayarları da bu anayasada belirlenmiştir!
Tek parti zamanla İslami esas alan maddeleri teker teker değiştirdi.
Özellikle 1930'dan sonra İslami olan her şey yasaklandı. Yasaklanmakla kalınmadı zor kullanıldı. 1937 yılında laiklik ilkesi de anayasaya derç edilince bu bahaneyle İslam karşıtı bir yönetim tarzı ortaya çıktı.
Bugün Müslümanları cumhuriyet düşmanı olarak gösterenler de hep laikliğin arkasına sığınarak laikliğin cumhuriyetin temel ilkesi olduğunu iddia ederler. Oysa 1924 anayasasında laiklik yoktu tam aksine İslam'ı hayata hâkim kılma vardı ve o da cumhuriyetti!
Laiklik cumhuriyetin temel ilkesi değil, CHP'nin altı okundan biridir. Bugün temel ilkeler dedikleri de aslında CHP'nin ilkeleridir!
Hatta 1950 seçimlerinde partisinin seçimi kaybedeceğini gören İsmet İnönü seçimlerden önce anayasaya derç edilen CHP ilkelerinin anayasadan çıkarılabileceğini vaat olarak ilan etmişti!
Cumhuriyeti İslam karşıtı olarak görenler yanılıyorlar. Cumhuriyet tıpkı 1924 anayasasında olduğu gibi cumhurun inancına saygılı olur onu korumayı esas alırsa hiçbir Müslüman cumhuriyete karşı çıkmaz.
Ama laikliği İslam karşıtlığı olarak algılar ve dini olan ne varsa hepsini laikliğe aykırı görüp dini olan her şeye karşı çıkılırsa haliyle tepki alacaktır.
2010 yılına kadar laiklik hep İslam karşıtlığı olarak uygulandı.
Sıradan bir insan hakkı olan kılık kıyafet serbestliğini savunan AK Parti aleyhine bile laiklik karşıtı odağı haline geldiği gerekçesiyle dava açıldı ve ceza verildi.
Milli iradenin güçlendiği 2010 referandumundan sonra, AK Parti hükümetleri laikliği devletin her inanca karşı eşit mesafede olduğu ve laikliği inançları korumanın garantisi olarak uyguladığı için bir normalleşme yaşandı.
İnandırıcı olamadı ama CHP'nin helalleşme çabası da bu bağlamda isabetliydi ve önemliydi.
Aslında AK Parti hükümetleri devleti cumhur ile buluşturdu barıştırdı.
AK Parti iktidarlarının yaptığı İslamlaşma değil normalleşmedir. Devletin milletiyle ve milletin değerleriyle barışmasıdır.
Bu istikamette atılması gereken son adım ise zamanın ruhuna uygun bir yeni anayasa yapılmasıdır.
Seküler kesimin ikinci yanlışı Cumhuriyeti kutlarken Osmanlı dönemini bir bütün olarak karalama çabasıdır.
Oysa cumhuriyet Osmanlı'nın mirası üzerine inşa edilmiştir ve Türkiye Cumhuriyeti devleti Osmanlı devletinin devamıdır.
Cumhuriyeti ilan edenlerin birer Osmanlı vatandaşı olduğunu unutmamak gerekir. Mustafa Kemal Atatürk de bir Osmanlı subayıydı!
Yeri geldikçe tekrar ederim, bu toprakları bize yurt yapan Selçuklu sultanlarının tamamı, Osmanlı padişahlarının hepsi ve cumhurbaşkanlarımızın tamamı bizim değerlerimizdir.
Hepsinin artıları da vardır eksileri de. Artılarını baş tacı yapar eksilerinden dersler çıkarırız.
Şunu da unutmamak gerekir ki 29 Ekim 1923'te cumhuriyet ilan edilmiştir.
Cumhuriyete geçişimiz 14 Mayıs 1950 tarihinde başlar.
Cumhur ile bütünleşmiş milli iradeyi baş tacı etmiş cumhuriyeti kutluyor, nice yıllar diliyorum!