‘Filmin en güzel sahnesi bu’ dedi yanımda oturan yazar Mustafa Topaloğlu… Emek sinemasında, İsmail Güneş’in, iki yıldır ‘gösterime ne zaman girecek’ diye gözlerimiz yollarda kalan Kervan 1915 filmini nihayet izliyoruz… Mustafa Topaloğlu’nun ‘Filmin en güzel sahnesi’ dediği yere az sonra geleceğim…
Önce 1915 senesini hatırlayalım. Birinci Dünya Savaşı yılları… Avrupa ve Osmanlı coğrafyasının hallaç pamuğu gibi savrulduğu yıllar. Savaşın, açlığın, kıtlığın, ölümün, sürgünlerin kol gezdiği kabus dolu yıllar. Asırlar boyunca din dil ırk ayrımı gözetmeksizin barış ve adalet içinde yaşamış Osmanlı toplumu, yeni çağ hastalığı milliyetçilik akımlarının pençesinde kıvranırken, Anadolu’da ırkçı ermeni çeteleri ‘ayrı’ devlet hayaliyle köylere baskınlar düzenlemekte ve millete kan kusturmaktadır. O yıllarda devlet bir karar alır ve Osmanlı topraklarına giren Ruslara destek verme ihtimali üzerene Ermenileri bulundukları yerden, imparatorluğun başka coğrafyalarına sürgün eder.
İşte 1915 yılından günümüze sarkan ‘tehcir’ tartışmaları o günden bu güne dinmeksizin devam ediyor.
Peki, Kervan 1915, bu tartışmanın ve tehcirin neresinde?
Giresun’da, yeşilin eteklerinde, denizin kıyısında yaşayan 100 civarında Ermeni kadın ve çocuk, hiç bilmedikleri bir coğrafyaya, sıcağın ve çöl şartlarının hüküm sürdüğü Halep’e doğru ‘zorunlu’ bir yolculuğa çıkarılırlar…
Daha önce hep eşya taşımış olan Katırcı Salim’in (Murat Han) tek amacı (ihale yoluyla aldığı taşıma işinde) 100 kadar insanı sağ salim Halep’e ulaştırmaktır. Ve göç başlar…
Filmin bundan sonrası yol hikayesi… Yeşil ovalardan, dağlardan bayırlardan geçerek ilerleyen Kervan’da fon, yavaş yavaş değişir ve Halep’e doğru yaklaştıkça sıcağın, çölün hüküm sürdüğü iklimlere varılır.
Yönetmen, Anadolu’da olup biten köy baskınlarını, yolculuk esnasında karşılaştıkları insan cesetleriyle göstermeyi tercih etmiş. Öldürülen köylülerle ilgili direkt bir baskın veya katliam sahnesi yok. Kervandakiler, (dolayısıyla izleyici) her şey olup bittikten sonra olaylara vakıf oluyor. Bu katliamları kimin gerçekleştirdiği de imalarla hissettiriliyor. Kimi zaman altın peşinde koşan çeteler, kimi zaman Ermeni milisler… Ermeni köyleri kadar, Türk köyleri de bu acı gerçekle yüz yüze kalıyor.
İki saat 10 dakikalık filmde soyguncu çetelerle bir iki sahnede sıcak çatışma yaşansa da filmin geri kalanına insani öyküler hakim oluyor. Yönetmen İsmail Güneş, o çok tartışmalı ‘Ermeni olayı’nı tarihsel boyutlarıyla anlatmak, irdelemek yerine, yaşanmış bir olaydan hareketle ‘insani’ bir hikaye anlatıyor filmde. Katırcı Salim’in adamlarından genç Hasan ile Hayganuş’un (İpek Tuzcuoğlu) kızı Suzan’ın birbirlerine aşık olması ile ortaya çıkan durum ve iki küçük çocuğun her şeyden habersizce kafile gözcüleriyle sıcak diyalogları filmi aynı zamanda bir sevgi yoluna da dönüştürüyor. Kolu kırılan Hayganuş’un yaşlı annesinin tedavisinin sağlanması için harcanan çaba da öyle…
Ancak, kafilede 100 kadar yolcu olmasına rağmen, konu, sadece birkaç kişinin öyküsüne odaklanıyor. (Mesela fazla yürümekten Sadece Hayganuş’un ayaklarının su topladığını görüyoruz.) Filmin geri kalanında Salim ve adamlarıyla, Hayganuş, Hayganuş’un yaşlı annesi ve kızı ağırlıklı olarak yer alıyor. Kafiledeki diğer herkes neredeyse bir silüetten ibaret kalmış. Kanımca daha çetrefilli, iç içe geçen zor yolculuk hikayeleri ile filme inişli çıkışlı bir ritm kazandırabilirdi.
İsmail Güneş sinemasından aşina olduğumuz (zoom out’lu) enfes bir açılış sahnesiyle bizi karşılayan Kervan 1915 Türk sinemasında Tehcir’i direkt odağına alan ilk film. Yüksek bütçesi dolayısıyla epik bir film beklentim vardı, ‘sevgi’ filmiyle karşılaştım diyebilirim.
Şayet ‘Ermeni meselesi’ni irdeleyen bir film beklentisiyle değil de tehcir esnasında bir avuç insanın yaşadığı zorlu yolculuğu izlemek üzere sinemaya gidecek olursanız iki saat 10 dakika akıp gidiyor.
Filmi birlikte izlediğim Mustafa Topaloğlu’nun ‘Filmin en güzel sahnesi’ dediği yere gelince… Katırcı Salim, hükümetin belirlediği güzergahtan değil de kendi bildiği güzergahtan götürmeye kalkışınca yolda cepheye giden, yorgun argın bir grup Türk askeriyle karşılaşır. Erler çocuk yaşta ve nefes nefesedir. Başlarındaki komutan, Katırcı Salim’e emanet edilen kafilenin selametle yola devam etmesi için iyi dileklerde bulunur.
Bu sahne, bize, Türk askerinin sadece ve sadece sınırlarına tecavüz eden yabancı devletleri ve işbirlikçilerini hedef aldığını, bunun dışında din, dil, ırk ayrımı yapmadığını tüm çıplaklığıyla gözler önüne serer.
Kervan 1915’in yolu açık, gişesi iyi olsun.
YOUTUBE’DAN ‘KERVAN’A GEÇİT YOK!
Kervan 1915 filminin galası için gittiğimiz Emek sinemasındaki daha filmi izlemeden ayaküstü sohbetimizde bombayı patlattı yönetmen İsmail Güneş ‘Youtube bizim filmin reklamını yasakladı’ dedi. ‘Nasıl yani’ dedim. Neden? Filmin reklamında geçen ‘’Ermeni kadın ve çocukların hayatını kurtaran Türkün gerçek hikayesi’’ ifadesini ırkçı bulmuş beyefendiler.
Youtube’da Türkiye aleyhine sayısız ırkçı içerik söz konusu ve bu içerikler bir türlü kaldırılmıyorken Youtube’un bu ‘ırkçı’ çıkışını nasıl anlamak gerekir?
Bir de Türk sinemasının kangren olmuş salon sorunu bu filmde de hortladı. Kervan 1915, 75 kopya ile vizyona girecekti ki bazı sinema salonlarının ‘hayır’ demesi üzerine bu sayı 54’te kaldı.