1915’de yaşanan, insanlık tarihinin en önemli dönüm noktalarından birisidir. Çanakkale’miz küçük cesametine rağmen, merhamet ümmetinin şanlı direnişine bağrını açmanın büyüklüğünü ve onurunu kıyamete kadar şerefle taşıyacaktır.
Bilinen savaşlardan çok daha farklı anlamlar taşır Çanakkale’de olan biten...
Rahatı için bütün insanlığın varını yoğunu hortumlayan, sömürgen İngiliz şeytanlığı ile lanetli Ziyon aklının sevişmesinden peydahlanan küresel teröre, insanlık adına karşı koyuştur.
Din kisvesiyle yağmacılık yapan, korsan, haçlı seferci hırsızlara karşı, koskoca medeniyet mirasını korumaya çalışan ortaokul talebesi küçücük mücahitlerin destanıdır.
Balıkesir’in Havran’ındaki Manastır köyünden cüş-u huruşla fırlayıp cepheye koşan Seyit Onbaşı’nın, o 215 kiloluk topu kaldırıp namluya sürebilmesinin altında, musallat olunan Mekke-i Mükerreme ve Beytullah’ın kirletilme endişesi vardır.
Çanakkale’de destan yazan yiğitlerin yüreğinde, Medine-i Münevvere ve orada medfun, tek önder Hz. Peygamber aşkı ve o mukaddesatı koruma kaygusu vardır.
Çanakkale’de korunan, Mirac’ın üssü Kudüs’tür... Şam’dır, Halep’tir, Saraybosna’dır, Filibe’dir, Selanik’tir, İzmir’dir, Samsun’dur, Trabzon’dur, Diyarbekir ‘dir, Mevlana’nın Konya’sıdır, Gazi olacak olan Antep’tir, yazdığı destanla kahramanlaşacak Maraş’tır...
Çanakkale destanı, Çanakkale’ye değil, dünyaya, aleme sığmaz..!
1915 şartlarında, tam 15 bin kilometre mesafede, okyanus ötesinde, Avustralya’nın güneyindeki Broken Hill kasabasında, kendi halinde ve çoluk çocuğunun rızkı peşinde koşan iki Afganlı mücahidin yüreğindeki imanla yazılmıştır Çanakkale destanı. İngiliz sömürgesi Avustralya’nın madenci kasabasında yoğurtçuluk, kaymakçılık yapan Muhammed Gül ile kasaplık yapan Abdullah Molla bir gün iş için çarşıda gezerken duvara asılmış bir ilan görür. İlan, İngiliz ordusunda savaşmak için asker alımı ile alakalıdır. O zamanın haberleşme şartlarında, biraz daha araştırdıklarında işin rengi değişir.
Sömürgen İngiliz ordusunun hedefi bütün Müslümanların beyni, kalbi ve dünya dengesinin en önemli unsuru İstanbul’dur...
Günlerce moralleri bozulur, tatları kaçar. Ümmetin başı hilafet merkezi ve halife düşman tehdidi altındayken, nasıl rahat etsinler ki... Geceler boyu gözlerine uyku girmez.
Hiç alakası olmayan insanlar, küresel hırsızlık ve katliam için kalkıp binlerce kilometre öteye gidip terör estirecekken, biz de burada sus pus oturacak mıyız diye kendi kendilerine sorarlar...
Ve İstanbul’daki Halife’nin CİHAD-I EKBER çağrısı tez zamanda ulaşır. İmanları yan gelip yatmaya müsaade etmez ve hemen harekete geçerler...
Köyleri dolaşarak İngilizlere asker toplayan Trenin güzergâhında hâkim bir tepeye iki tüfek ve mühimmatıyla siperlenirler... Müslüman avı partisine gitmek için yola çıkmış İngiliz askerleri tam atış menzillerine girdiği esnada, yağdırırlar mermiyi, aşk ile... Çanakkale harbinin ilk perdesi Broken Hill kasabasında başlamış olur böylece ve ciddi bir zayiat verirler düşmana!
Hepi topu iki arslan Mücahid... 15 bin kilometre ötede üzerlerine düşeni yapıp Çanakkale’yi geçilmez kılarlar ve cephaneleri bittikten sonra peşlerine düşen sırtlanlar tarafından şehid edilirler. Ve ebediyen Efendimize misafiri olmak üzere Havz-ı Kevser’in başındaki imrenilesi buluşmaya giderler..!
Bu manada 1915’de olan biten, her şeyi ile ümmetin bir bütün halinde katıldığı son varlık yokluk savaşıdır, direnişidir, destanıdır.
Çanakkale’de “ 1915 ÜMMET DESTANI “ yazıldıktan kısa bir süre sonra, bir mermi bile atmadan başlayan ve 2015’e kadar medeniyet coğrafyamızda hala süren BÜYÜK İŞGAL ‘i bitirmek için tekrar ÜMMET olmak mecburiyetindeyiz...
İnsanlığın son ümidi haline gelmiş Milletimizin, 1915’den tam yüz yıl sonra, 2015 Haziran seçimlerinde yazacağı destanla bu yolda çok önemli bir mesafe daha kat etmiş olacağız..!
Vesselam...