Bir torunum ilköğretime başladı bu yıl. Devlet okulunda başladı. Öğretmeninin kim olacağını önemsedik tüm aile olarak. Öğretmen her şeyden önemliydi bu süreçte.
Öğretmen eğitimin bütün süreçlerinde en önemli varlık.
Bir başka torunum, henüz üç buçuk yaşında, Türkçeyi ve İngilizceyi konuşuyor.
Demek çocuk yaşta birkaç dili konuşacak seviyede öğrenmek mümkün.
Bu, “Türkiye’de yabancı dil öğrenememe sendromu” açısından dikkate değer bir konu.
İlahiyatı bitirip Arapça konuşamamak, yabancı dille eğitim yapan üniversitede okuyup o dilde ders yapamamak sendromunu nasıl aşacağız?
***
Bunları kendimden bahsetmek için yazmış değilim.
Eğitim konusu Türkiye’nin en hayati konusu.
O konudan bahsedildiğinde Sayın Cumhurbaşkanı’nın hemen 2023, 2053, 2071 tarihlerini hatırlaması boşuna değil. Çünkü her zaman söylediğim gibi “Bir gelecek inşası” işi eğitim.
Ve Türkiye, eğitim dönemini yaşayan genç insanlar ülkesi. Bu sene 18 milyon çocuk - genç girmiş ilk - orta - lise öğretim kurumlarının kapısından. Buna üniversiteyi de dahil ettiğinizde 20/25 milyonluk bir insan sermayesinden bahsetmiş oluyoruz.
Eğitim, bütün bu insanların “özgül ağırlığı”nı artırma işi.
Bir ara Başbakan Binali Yıldırım, ekonomide katma değerin artırılması sorununa işaret etmişti. Evet, akıllı telefondaki maddi malzeme üç-beş kuruş etmezken, ona yüklediğiniz “akıl” katma değeri, üç-beş kuruşu binler hanesine yükseltiyor. Domatesi salça yaptığınızda başka bir akıl müdahale ediyor, domates suyu yaptığınızda başka... Domates tohumu şöyle olursa verim şöyle, böyle olursa verim böyle oluyor. İneğin nesli ıslah edilirse, yani ona bilgi yüklenirse sütü şu kadar kilo, kendi halinde kalırsa şu kadar kilo oluyor.
İnsan da eğitimle kendisine ne kadar katma değer yüklenmişse o ölçüde bir özgül ağırlık kazanıyor.
Bu, sizin ülkenizin “insan sermayesi”nin gücünü ortaya koyuyor.
Eğitilmemiş kitleler sorun yumağıdır.
Yanlış eğitilmiş kitleler sorun yumağıdır.
Eğitim hem katma değer yükleyebilen bir karakter taşıyabilir, hem milyonlarca insanın zamanını öğüttüğü halde hiçbir katma değer yükleyemeyebilir.
Ülkelerin gücü “insan sermayesi”, diğer ifadeyle yetişmiş insan gücü ile doğru orantılı.
Dün, eski Milli Eğitim Bakanlarımızdan Ömer Dinçer’in bir analizi vardı HaberTürk’te. Uluslararası platformda eğitim alanındaki zaafımıza işaret etmekte idi. “Çok gerilerdeyiz” diyordu, “nitelikli insan gücü ve insani gelişmişlik endekslerinde... Yenilik yapamıyoruz” diyordu. “PİSA ve TIMSS sınavlarında son sıralardayız. ABD ve Japonya’daki bir uzmanın aldığı yıllık patent sayısı ulusal patent sayımızdan fazla” diyordu.
Daha ötede kişilik kalitesi noktasında eleştirileri vardı: Çocuklarımızın “Analiz yapma, sorun teşhis etme ve problem çözme yeteneklerinin zayıf olduğunu” ifade ediyordu. “Özgür, özgün ve hakkı teslim eden bir nesil yetiştirmek istiyorsak, eğitime, eğitim alanında köklü ve bütüncül bir reform zarureti var” diyordu.
Bir nesil ihtiyacı.
Bunu Sayın Cumhurbaşkanı da ifade ediyor.
Ben, Türkiye’ye ilişkin bir ideali olup da, “Nesil”den bahsetmeyen insan bilmiyorum.
Osmanlı’nın “Kaht-ı rical - Adam katlığı” derdiyle yandığı zamanlardan geliyoruz bugünlere.
Sayın Dinçer, kaçıncı Milli Eğitim Bakanı idi Ak Parti’nin, o, bugün, Ak Parti’nin 14’üncü iktidar yılında “Eğitimde reforma ihtiyaç var” diyor.
Biliyorum kolay değil, eğitimde köklü dönüşümleri gerçekleştirmek.
Her siyasi - ideolojik akımın kendine ait bir “insan şablonu” var eğitimle ulaşmak istediği.
Ak Parti de, 28 Şubat gibi, en yoğun biçimde “Eğitim alanı”na abanan bir sürecin akabinde aldığı eğitimi. 28 Şubat’ın tahribatını izale etmek ve yeni eğitim formatını devreye sokmak, kolay değil. Bu süreçte 6 eğitim bakanının değişmesi gibi bir olgu da var.
N’olacak?
Bu nesil bir emanettir, bunu derim. Neslin emanet olduğu hassasiyetinin en çok Sayın Cumhurbaşkanı’nda olduğunu düşünürüm.
Vakit ilerliyor. İşte dün bir gün daha gitti eğitim hayatından. 18 milyon gün gitti. Dün ne aldı çocuklarımız, bunun muhasebesini yapmamız lazım.
Bir saniyenin, bir dakikanın, bir saatin, bir günün ve yılların...