17 Aralık 2013 tarihinde “Erdoğan’ın uluslararası dolaşım süresi doldu (!)” vehmini satın alan Paralel Yapı namı diğer FETÖ, güç zehirlenmesinin bir sonucu olarak birbiriyle hiç alakası olmayan 3 ayrı dosyayı aynı çuvala koyup; tahrip gücü yüksek bir bombaya dönüştürerek, meşru Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne karşı darbe teşebbüsünde bulunmuştu!
Devamında 25 Aralık’ta ikinci bir hamle daha yaptı. Bu iki tarih Türkiye’nin yakın tarihine “Dini görünümlü bir çetenin darbe teşebbüsü olarak” geçti!
Paralel çeteye karşı amansız mücadele devam ediyor. Bu mücadeleye “Tek başıma kalsam dahi...” cümlesini kuran Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan öncülük ediyor. Ve milli olanların Erdoğan’ın yanında saf tutması ile gayri millilerle mücadele ediliyor.
17/25 Aralık darbe teşebbüsü artık yargıda! İddianameler büyük ölçüde tamamlandı. Bazı soruşturmalar şu an kovuşturma aşamasında.
“Hafızayı beşer nisyan ile mâlüldür” atasözünün gereği, unutkanlıklarımızı tazeleyelim istedim.
17 ve 25 Aralık’ta, milli sermayeye, milli bankaya, milli işadamlarına ve milli hükümete kumpas kurulmuştu. Yerel seçim, cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçim öncesi Ak Parti ve özelde lider Recep Tayyip Erdoğan tasfiye edilmek istenmişti!
Kumpas deşifre olmuş. Devlet FETÖ’yü püskürtmüştü. O gün inisiyatif alanların her biri birer kahramandır.
Sonuçta, Recep Tayyip Erdoğan “Kendimi size emanet ediyorum” dediği (27 Aralık Sakarya mitingi) millet tarafından Cumhurbaşkanlığına getirildi. “Uluslararası dolaşım süresi doldu” denen Erdoğan daha geçen gün G20 zirvesinde dünya liderlerine ev sahipliği yaptı.
Geçen sürede, FETÖ kumpasları bir bir ortaya çıkarıldı. Davalar birbiri ardına başladı. Lakin bu mücadele uzun soluklu bir mücadeledir. Ne ihmale, ne dikkat dağınıklığına gelir. Hele bir de bukalemun kılıklı FETÖ üyelerinin kılıktan kılığa girebildiğini bildikçe devletin islim üzerinde olması gerekir.
Son bir hatırlatma: Sahi “Biz dinlemedik, biz çekmedik” diye açıklama yaptıkları dönemlerde sürekli “Montajlanmış telefon kayıtları ve ahlaksız videolar ortalıkta dolaşıyordu” son iki seçim döneminde ne oldu da bu kayıtlar ve bu videolar çıkmaz oldu?
Çünkü, FETÖ, ayazda kaldı!
Allah bir daha bu milleti “dini motifli” kumpasçıların kumpasına uğratmasın.
17/25 Darbe teşebbüsçülerinin en üsttekinden en altındakine kadar cezasız kalmamasını dilerim.
Ali Şiası - Safavi Şiası
Humeyni Devrimi ile ehli sünnet dahil İslam dünyası 1979’da İran’da olup bitene hüsnü zan ile bakmıştı. Lakin kısa süre sonra İran’ı tekrar esir alan Safavi Şiası, ümmet bilincini yitirdi yine eski alışkanlıklarına geri döndürdü.
***
Bu yıl Hac için Hicaz’a gitmiştim. Tavaf esnasında bir an avuçlarımı siyah taş duvara bastırıp Kabe’nin Rabbi olan Allah’a yakardığım anda sol yanıma İranlı kadın yaklaştı ve “Ya Huseyin, ya Ali” diyerek Kabe’ye yapıştı!
O an “Ey Ali Şeriati sen ne güzel izah etmiştin Ali Şiası - Safavi Şiası kitabında olup biteni” diye düşündüm.
Gerçekten de bugün Ortadoğu coğrafyasında ümmetin birbirinin boğazına çöktüğü şu günlerde Safavi Şiası ile Ali Şiası arasındaki farkı bilmeden konuyu anlama şansımız yok.
Safavi Şiası, tıpkı Emevi Sunniliği gibidir. Irkçıdır, çıkarcıdır, sultacıdır, despottur. Ali Şiası ise tıpkı 4 Halife’nin yolunda giden ehli sünnet gibi, 4 imamın yolunda giden ve Allah’ın rızasını kazanmaya dönüktür. Topyekun ümmetçidir!
İran İslam Devrimi’nin Safavi Şialığı’na mı yoksa Ali Şiası’na mı evrileceğini merakla bekledik. Sonuç Şah İsmail ya da daha da öncesi Uzun Hasan’ın politikalarına dönüş yaptığını görüyoruz, İran’ın.
Safavi Şiası, ırkçıdır. Despottur. Hegemoniktir. Bu yüzden İran, son dönemde kendi dininden olsa da aynı mezhepten olmadığı için Müslümanların katledilmesine hem sessiz kalmaktadır, hem desteklemektedir; hem de bizzat kendisi Müslüman kanı dökmektedir.
Oysa biz ne Emevi Sunniliğini, ne Safavi Şiili’ni kabul edebiliriz!
Makuliyetin yolu, Raşit Halifelerin devamı Ehli Sünnet, 4 imamın devamı Ali Şiası’dır!
İran’ın bugünlerde Şırnak’ın Cizre ve Şemdinli, Diyarbakır’ın Sur ilçesinde “hendek kazan” PKK teröristlerine verdiği desteği bir de bu gözle değerlendirin.
Bir soru ile bitirelim: Cemil Bayık’ın İran yakınlığı ile FETÖ’nün son dönemde İran perspektifi bize ne söylüyor?