Öncelikle, 17 Aralık’a bugünden bakınca, darbe teşebbüsünde bulunanların, planlamış olsalar dahi, bunu özellikle tercih ettikleri için değil, 7 Şubat’ın boşa çıkmasıyla siyasal körlüğün neticesinde giriştikleri bir eylem olduğunu söylemek tutarsız olmayabilir. Zira Ergenekon’la başlayan güç temerküzünü KCK davaları ile taçlandırınca, ilk özgüven patlamasını 7 Şubat’ta yaşamışlardı.
7 Şubat 2012 müdahalesini Meclise taşıyarak karşılayan AK Parti, Gülen Grubu’nu varoluşsal bir tercihle baş başa bıraktı. MİT Yasası, 18 Şubat’ta Meclisten çıktığı gün verdikleri tepkilere bakılırsa, normalleşme fırsatını ve ‘silahsızlanma’ imkânını ellerinin tersiyle iterek, tercihlerini 17 Aralık’a gidecek şekilde yaptıkları görülür.
7 Şubat’ın akamete uğratılarak sabotaj düzeyinde kalmasının sebep olduğu çaresizlik, 17 Aralık çılgın girişiminin oldukça makul ve hayata geçirilebilir bir proje olduğu yanılgısını ortaya çıkardı. 7 Şubat’ın kanlı bıçaklı bir hesaplaşmaya dönüşmemesini baştan aşağı yanlış okuyan vesayet odağı; siyasi iradenin ve devletin, sabotajı daha fazla tahribata yol açmadan suhuletle tamir etme yaklaşımını ‘eylemin ve faillerinin fark edilmemesi’ olarak okudu. Onlarca farklı sektöre, ülkeye, hepsinden önemlisi devletin kurumlarına yerleşmiş olan Paralel Yapı, yıllardır devekuşu teknolojisinden farksız olan hallerini, tedbirin işe yaradığı şeklinde okumaya devam etti.
Nihayetinde, kırk yıldır sabrıyla ünlü kült yapı, otokontrolünü kaybederek intihar eylemine 17 Aralık’ta kalkışmış oldu. Dünyayı kendinden ve herkesi de kendisi gibi zannetmenin faturasını en acı şekilde ödedi. Siyasi iradenin merkezine gerçekleştireceği bir saldırı ile bütün yapıyı çökertebileceğini düşünecek kadar naif olan Paralel Yapı, siyaseti var eden ana aktör olan milletin reflekslerini göz ardı etmişti. Bu durum, etrafındaki her yapıyı kendisi gibi örgüt zannetmenin trajik halinden başka bir şey değildi.
Nihayetinde 17 Aralık, Erdoğan’ın istisnai liderlik vasıflarıyla bertaraf edilmiş oldu. Lakin bir an için böyle bir durumun gerçekleşmediğini düşünelim. 17 Aralık başarılı olsaydı nasıl bir düzen ortaya çıkardı? Basit bir simülasyon yaptığımızda, karşımıza ilginç olduğu kadar ürkütücü bir tablonun çıkacağına emin olabilirsiniz. Grubun politik teolojisinden, usul anlayışından ve cemaziyelevvelinden bilinen sahnelerden yola çıkarak, 17 Aralık sonrası neler yapabileceklerine dair cümleler kurmak mümkün olabilir.
Öncelikle Gülen, 17 Aralık düzeninin kurulduğu sahnede Türkiye’ye döner miydi? Kuvvetle muhtemel dönmezdi. Zira 17 Aralık’ın en hayati neticelerinin başında, Gülen’in yaşadığı ülkenin başkentiyle kurulan ilişkilerin tabiatının ne olacağı gelmekteydi. Yeni vesayet düzeninde, Washington ile bambaşka bir ilişki düzenine ve düzlemine geçilirken, Gülen’in Türkiye’de olması kendisi açısından hiç de rasyonel olmayacaktı. Aksine 17 Aralık düzeni içerisinde, başka bir başkente bir-iki saat mesafede yaşamanın sağlayacağı konfor tercih edilecekti. Zira ‘bizim çocuklar başardı’ diye Türkiye’ye dönmektense, ‘çocuklara bulunduğu yerden koordinat vermesi’ çok daha efektif bir yol olacaktı.
17 Aralık düzeninin askeri dönemlere rahmet okutacak bir post-modern hatta bilim kurgu tadındaki dizaynlarını zorlayan bir faşizm ortamı yaratacağına da emin olabilirsiniz. ‘Cehenneme gideceğini düşündüğü herhangi birisinden dolayı kendisini sorumlu tutan bir aklın’, sıradan bir vatandaşı ‘kurtarmak’ için neler yapacağını tahayyül etmek yeterlidir.Şimdilerde kozmik Erdoğan nefreti üzerinden ergen özgürlük klişelerine sarılanların, Vendetta maskelerini evlerinde takıp sıralarının gelmelerini beklemekten başka çareleri kalmayacaktı. Zira ‘bekçi perspektifi’nin üreteceği güvenlik-özgürlük dengesinden de başka bir şey beklenemezdi.
Benzer şekilde, ortaya çıkacak hukuk sisteminin nasıl bir düzen olacağı üzerinde de düşünmekte fayda var. Bu sualin de çok karmaşık bir cevabı yok aslında. Sadece 2008’den bu yana Paralel Yapı’nın bulaştığı mahkeme operasyonlarında neler yaşandığını hatırlamak yeterlidir. Kurtulmuşluk illüzyonu içerisindeki misyoner aklın, iç politikadan dış politikaya, eğitimden sermayeye, hukuktan dini hayata memleketi nasıl kurtaracağına dair basit bir muhasebe, manzarayı tahayyül etmek ya da 17 Aralık’ı anlamak için yeterlidir.