15 Temmuz hain darbe girişiminin üzerinden 8 sene geçti. Her yıl dönümünde o karanlık geceyi hatırlıyor, şehitlerimizi minnetle anıyoruz. Bir taraftan da acaba yeterince anlatabildik mi, milletimizin tarihindeki bu önemli miladı bir hafızaya dönüştürebildik mi diye düşünmeden edemiyoruz. Gençlerimizin zihninde 15 Temmuz'un önemi hakkıyla yer etti mi?
Bir tarihin, milletin hafızasında nasıl yer ettiği çok önemli. 15 Temmuz hem bir karanlık gece ama aynı zamanda aydınlık bir sabah demek. Sadece kendi makus talihimizi değiştirmekle kalmadık dünyaya ilham olacak bir zoru başardık o gece. Dolayısıyla kutlu bir tarihtir bizim için 15 Temmuz. Çanakkale zaferini kuşanmış, Kurtuluş Savaşını başarmış bir milletin yeniden diriliş abidesine dönüşün tarihidir 15 Temmuz.
Böyle zamanlarda sözün hamasete dönüşmesi an meselesidir. Ama 15 Temmuz gecesi milletin sergilediği direnişi, nasıl tarif edersek edelim, gerçeğin büyüsüne, şiddetine, gücüne ancak yaklaşabilen cümleler kurabiliyoruz. İstesek de hamasete dönüştüremeyeceğimiz bir kahramanlık destanı yazıldı o gece.
Üzerinde tırnak makası kadar bile kesici alet bulunmayan insanların tanklara, savaş uçaklarına, keskin nişancılara kafa tuttuğu ve 8 saat içinde darbeci hainleri dize getirdiği kurtuluş gecesinin adıdır 15 Temmuz.
O vakte kadar her darbenin mağduru olan bir halk nasıl oldu da bu sefer galip geldi? Nasıl oldu da bilkuvve şeklinde içinde sakladığı cevheri açığa çıkarabildi?
Bir değil birçok sebep var, belki de biri eksik olsa başaramazdık.
Medyanın rolünü unutabilir miyiz, asla. Emniyet güçleri o gecenin kahramanları oldu. Sonra gerçek askerlerimiz! Asker kılığına girmiş hainlere karşı mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları...
Ve tabii ki Almanya'ya kaçacak diye tezvirat yapılan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın milletini her şeyin üstünde tutan iradesi, gözü karalığı...
Ve o iradenin kendisini yalnız bırakmadığını gören milletin ta kendisi...
Bu millete bir hal geldi o akşam. Kim ne derse desin, o akşam milleti sokağa döken şeyin hissi bir tarafı var, bunu kimse inkar edemez.
İşinden gücünden gelmiş, belki çocuğunun ödevini yaptıracak, mahalle kahvesinde arkadaşlarıyla buluşacak, komşusuna oturmaya gidecek yurdum insanının, hiç aklında yokken, "galiba darbe oluyor", "FETÖ'cüler darbe yapıyor"a kanaat getirip kelle koltukta yola dökülmesi pek de alışık olduğumuz bir durum değil, takdir edersiniz ki.
İşin ciddiyetine vakıf olunca pısmak, geri çekilmek yerine kurşunlara göğsünü siper etmesini, askerden bekleyeceğimiz bu davranışı, dükkanını kapatıp evine geçmiş, kart basıp işinden çıkmış, gündüzü bir AVM'de arkadaşlarıyla çay içerek geçirmiş insanlardan beklemezsiniz. O gece şehit olanlar bunlardı işte.
Annesiyle babasıyla helalleşerek evden çıkanı mı ararsın, son kez eşine telefon edip evlatlarımız sana emanet diyeni mi?
Bu destanı kimsenin tahfif etmesine izin vermemek gerek.
Bu ülke için şehit olmuş nicelerin hakları için, Çanakkale'den Kurtuluş Savaşı'na, serhat boylarındaki vatan nöbetinden 15 Temmuz'a üniformalı ya da üniformasız kim şehit olmuşsa... Onların şerefli kanı aşkına, bu destanın onuruna yaraşır olmak durumundayız.
O geceyi yaşayan hepimiz gazi sayılırız. Nasıl başardık sorusunun gizi burada belki de. Birlikte başardık, birlik olup başardık.
Rahatta parça parça iken zorda birlik olabilen bir milletiz. 15 Temmuz'un bir darbeden fazlası olduğunu anladık ve yek vücut olduk.
Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın, Allah bu millete bir daha 15 Temmuz yaşatmasın.