F. Gülen, dini kullanarak, Müslümanların himmet, fedakârlık ve yardımlaşma duygularını istismar ederek çok kötü bir şey yaptı. “Hoca” olarak çıktığı sahneden, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) elebaşı olarak inerken, mütedeyyin insanlara olan güveni sarstı, adeta yıktı...
FETÖ fitnesi, 15 Temmuz darbe teşebbüsü ile “Müslüman görünen” insanların akıl almaz cinayetler işleyebildikleri hakikatini gözler önüne serdi. Biz bu korkunç hakikati, isimlerinde cihat, İslam bulunan “İslamcı Terör Örgütleri”nin cinayetlerinde görmüştük. İslam’ın aydınlık yüzünü karartan bu silahlı yapıların arkasında İslam’a düşman istihbarat teşkilatlarının olabileceğini de bir kenara yazmıştık. FETÖ de Pensilvanya’da CIA ile irtibatlı çıktı.
FETÖ fitnesi terörü reddederek, kınayarak karşımıza çok masum bir yüzle çıktı. F. Gülen, “Biz çakı bile taşımayız” , “Asıl fetih, gönüllerin fethidir” , “Diyalog, hoşgörü, uzlaşma dışında bir yol yok” , “demokrasiden geriye dönemeyiz” diyordu. F. Gülen, eğitimi öne çıkarmıştı. Aileler, çocuklarını dış dünyanın anaforundan, dejenerasyondan korumak için “ahlaklı ve dürüst” nesiller vaat eden Gülenistlerin açtığı yurtları, okulları dolduruyordu. 2013 25 Aralık’a kadar “Hizmet hareketi” zannettiğimiz bu yapıya, bilhassa Türkçe Olimpiyatlarının cazibesinden dolayı halkın yüzde 70’lerde bir desteği vardı.
İşte Gülen, millet olarak bu çapta sahiplenilmiş bir hareketi, gitti 15 Temmuz kanlı darbesinin malzemesi yaptı. Acımasızca, kalleşçe, ahlaksızca ve haince bir son hazırladı...
Kendisi ve etrafındakiler bu alçaklığı, sadece ve sadece F. Gülen’in “Mehdi”, “Beklenen Salih Zat” olduğu sapkınlığı ile yaptı.
Başta Gülen, bu Gülenistler en çok da “cemaat” kavramına zarar verdiler. 15 Temmuz’dan sonra bütün dini cemaatler zan altında kaldılar. Şimdi geniş bir kitle, “Gülen cemaatini gördük, ya diğer cemaatler...” diye bir endişeyi haklı olarak taşıyor.
FETÖ ihanetinin ardından bütün dini cemaatlere potansiyel tehlike olarak bakmak doğru değildir. Ancak FETÖ’de ortaya çıkan tehlikelerin tamamen ortadan kalkmadığı gerçeği de göz ardı edilemez. Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez, Mekke’de gazetecilere yaptığı açıklamada, bu hususları dikkate alarak dini hayata hizmet düşüncesindeki bütün yapılarla Diyanet olarak bir toplantı yapacaklarını söyledi.
Sadece dini cemaatlerle ilgili değil, vesayet peşindeki sivil toplum görüntüsündeki yapıları da dikkate alarak ortak kriterler getirilmelidir.
Cemaatler ve demokrasi içerisindeki her sivil toplum kuruluşu, sinsice ve gizli bir ajanda ile anayasal kurumları ele geçirme, buralarda mevzi/güç edinme faaliyetleri içerisinde olamazlar. Bağlıları, bürokrasideki amirlerin talimatları yerine dini/ideolojik talimatlara uyamazlar.
Demokrasilerde herkes bürokraside, anayasal kurumlarda fikrini, inancını koruyarak görev alabilir. Ama hukuk ve meşruiyet dışına çıkamazlar. Devlette iki başlılık oluşturamazlar. Şeffaflık, liyakat ve objektif kriterler herkes için geçerli olmalıdır. Kimse layüsel olmamalıdır, herkes sorgulanabilmeli, denetlenebilmelidir.
Toplumun huzuru, refahı için manevi hayat da önemlidir. Hayır ve iyilik duygularının cehalet, fakirlik ve ayrılıkları önlemedeki gücü inkâr edilemez.
Dini cemaatler sadece iyi, dürüst, ahlaklı, adaletli insan yetiştirmede devrede olmalıdır. Devletin kapısına kadar bu yönde en iyi hizmeti vermelidirler. Ancak devlet kapısından içeriye giren hiç kimseye bulundukları görevle ilgili talimat vermemelidirler. Siyasete girenlerde de cemaat disiplini değil, parti disiplini söz konusu olmalıdır...