İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan’ın “15 Temmuz Kıyam(et) Gecesi ve Milli Vuruş” kitabı, okuyanları 2 yıl öncesinin yaşananlarına götürüyor. Milli direniş ruhunun 15 Temmuz gecesindeki öncülerinden Sayın Çalışkan, FETÖ ihanetine ve o gece bu ihaneti göğsünde söndüren milletimizin kahramanlıklarına birebir şahitlik ediyor.
Kitabını okurken o gece İstanbul Emniyetinin, yöneticileri ile birlikte polisimizin, başta Sayın Çalışkan’ın, pek bilinmeyen kahramanlıklarını öğreniyoruz.
15 Temmuz’a doğru İstanbul’da yaşananların önemini anlatan satırlar da oldukça dikkat çekici:
“1 Kasım 2015 seçimlerinden sonra özellikle 2016 yılının ilk yarısında sırasıyla Sultanahmet Meydanı’nda (DEAŞ), İstiklal Caddesi’nde (DEAŞ) Vezneciler’de (PKK) ve ardından Atatürk Havalimanı’nda (DEAŞ) terör saldırıları yaşandı. 2016’nın ilk yarısında darbe altyapısını oluşturmaya yönelik bu eylemleri gerçekleştirdiler.
“Amaç; ‘İstanbul güvenli değil’ hissi vermekti. Eğer bu eylemlerde amaçlarına ulaşsalardı, yüzlerle (üçyüz-beşyüz) ifade edilecek şehit sayısından bahsedilecek, bu da infiale yol açacaktı. Geçmişte, 60’lı, 70’li, 80’li yıllarda yaptıkları gibi insanları, ‘nerde bu devlet, nerde bu asker’ dedirtecek hale getirmek için ortaya konulan senaryonun bir parçasıydı.
“Süreç içerisinde İstanbul’da toplumsal olayları yakından takip ediyorduk. 15 Temmuz, bu olayların son merhalesi ise, Gezi Parkı olayları da başlangıcıdır.
“O tarihlerde askerî yetkililerin, Gezi Parkı olayları ile başlayan toplumsal olay hassasiyeti, dikkatimi çekmişti. Bazı askerî yetkililer bizden ısrarla toplumsal olaylarda hareket tarzımıza dair bilgi ve belgeler talep ediyordu. 31 Mart 2016 tarihinde yazılı olarak MOBESE kameralarına erişim imkânı talep ettiler. Bu talebi biz kabul etmedik.
“İlahî bir tevafuk, 15 Temmuz gecesi bir ‘Yeditepe Huzur’ uygulamamız vardı. Bunun anlamı, o andaki mevcuda ek olarak 4-5 bin polisin daha alanda hazır olması demekti.
“Soru şu: ‘- Darbe gecesi veya öncesinde İstanbul Emniyetine darbeye dair hiç mi istihbarat ulaşmadı?’
“Cevap: Maalesef evet, o ana kadar bizlere hiçbir kaynaktan, kendi istihbaratımız, MİT, Jandarma İstihbaratı da dâhil hiçbir istihbarat ulaşmadı.
“21.35’te Beylerbeyi Sarayı önüne iki askerî aracın geldiği ve araçtan inen 25-30 kişilik darbecilerin yolu trafiğe kapattığını haber aldık. Darbeciler havaya ateş ederek ‘darbe oldu, TSK yönetime el koydu’ ifadesini kullanmışlardı. Bu, darbe teşebbüsü ile ilgili duyduğum ilk somut olaydı.
“Hemen yerimizden fırladık. İlk talimatı, ‘Kesinlikle polis silah teslim etmeyecek, gerekirse de silahını kullanacak’ diye verdim.
“21.45’te makam aracıma binerken darbe gibi bir ihtimal, köprüye varana kadar, darbecilerle temas kurana kadar aklımdan geçmiyordu. Ben hala yaşanan olayları, çılgın bir yüzbaşının ya da binbaşının fevri bir davranışı olarak aklımdan geçiriyordum.
“23.30- 24.00 civarları sokaklarda ve meydanlarda halk yoğunluğu artmaya başladı. Ben o saate kadar görüştüğüm herkese ‘halkı davet edin, insan seli’ gerekiyor’ diyorum, ama bunun halka nasıl ulaştığını kimler vasıtasıyla nasıl ulaştığı hususunu sonradan öğreniyoruz.
“AK Parti ve MHP başta olmak üzere cevval milletvekilleri, il-ilçe belediye başkanları, sivil toplum kuruluşu liderleri, zaten vatandaşı darbeye karşı direnmeye yönlendiriyorlardı. İlçe emniyet müdürlerimizin de bu yönde çok önemli katkıları oldu.
“Cumhurbaşkanımızın çağrısıyla da zaten o ‘insan seli’ meydana geldi…”