Evrensellik bugün bir bakıma maddi bir gerçektir. Demokrasinin amacı, bu gerçeği hepimiz için paylaşılabilir, varoluşsal bir değere dönüştürmek olmuştur. Evrensel boyutta iletişimsel bir türe dönüşen insanoğlu, bu haliyle iletişimi, içinde her birey ve topluluğun, farklı ve aykırı ihtiyaçlarının karşılanabileceği bir küresel zeminin oluşturulmasını hem mümkün hem de zorunlu kılmaktadır. Küresel köy, küresel inançlar cumhuriyetine dönüşmek zorundadır.
Bu salt ahlaki bir önerme ya da reçete değildir. Küresel bir oluşuma imkan veren kaynaklar, yeni bir siyasi varoluş biçimini de prensip olarak mümkün ve olanaklı kılmıştır. Söz konusu küresel kaynak ve imkanları Kapitalizme borçlu olduğumuzu bir an bile unutmadan, kapitalizme giydirilmiş en uygar siyasi temsilin demokrasi olduğu gerçeğine pekala inanç sistemleri de adapte olabilir, oluyor da.
Avrupa muhafazakarlığının Hıristiyan Demokratlar adıyla bu kaynak ve imkanlara kısmen de olsa uyum sağladığını biliyoruz. Bunu söylerken elbette Avrupa’nın kendine özgü tarihselliğini göz ardı etmiyorum. Aynı tarihsel bilinç ve bilişin Amerikaya da taşındığı ve o deneyimlerin kolaylaştırıcı etkisiyle inanç ve demokrasi ikiliğine oturan o yaman çelişkiyi, ne bedeller ödeyerek çözdüklerini bugün yeniden keşfetmiş değilim.
Ama eğer sırtımızı bu büyük tarihsel dönüşüme dönersek, korkarım Türkiye’ye özgü bir demokrasinin yeniden inşası için elimizde hiçbir maddi zeminin kalmaması tehlikesiyle baş başa kalabiliriz. Herkes maddi ve manevi bakımdan yeterli araçlarla donatılmış olarak siyasal eyleme dahil olabildiğinde, müdahil olunan iklimin inanç temeli, çelişkilerin, tartışmaların, farklılıkların ve itirazların,’’ birleştirici duyarlılığı’’ ya da daha önemlisi, toplumsal mutabakatın ‘’çimentosu’’ olabilir.
Eğer siyasal temsil rejimini, ekonomik temel olarak kapitalizm üstüne bina etmişsek, serbest piyasanın kuralları ve uluslararası rekabetin canlı dinamikleri, kendiliğinden demokrasinin bir tür garantörü konumunu üstlenirler. Böylesi bir durumda görüşlerini dillendirme ve kamuoyuna duyurma şansına sahip bir çok aktör olacaktır. Bu da sözkonusu koronun, sükunet yerine, mütemadiyen çok sesli şarkılar söylemesine neden olacaktır. Eşyanın doğasına uygun olan da budur.
Tanklar, uçaklar ve helikopterlerin dehşet saçan saldırganlığına karşı, bir halk, hiç tereddüt etmeden ve başlangıç olarak hiçbir uyarıcı çağrının gelmesini beklemeden sokağa dökülüyorsa, nesnel, hakiki ve hakikat manasında bunu sadece yaşam tarzı için yapyordur. Burada kim ne derse desin bir yaşam tarzı içselleştirilmiştir ve bunun adı sivil halk egemenliğidir.
Sivil halkın devlet içinde örgütlenmiş ve devletin gücünü kullanan saldırganlara karşı koruduğu, iradesiyle şekillendirdiği kendi milli egemenliğidir. Halk eylemliliğinin bu yüzü bile bu olguyu demokrasi mertebesine çıkarır. Bütün halkın iştirak ettiği bir eylemden daha demokratik bir davranış biçimi olabilir mi? Esasen demokrasinin bütün kural ve kurumları halkın ortak hareketini sağlamak amacıyla icat edilmemiş mi? Bütün farklılıklarına rağmen halkta ortak ve birleştirici duyarlılıklar yaratan her eylemlilik demokratiktir, demokratçadır.
Eğer bir halk, inançlarından aldığı yüksek motivasyonla demokrasi dışı darbeci devirmecilere karşı kamusal alanın sivil hayatını koruyorsa, o halk kendine özgü bir demokrasi de inşa edebilir ve bu demokrasi diğer evrensellikler gibi evrensel insanlık ailesinin yanında saygın yerini pekala alabilir. Burada kayda değer olan tek şey, bu akışkan halk hareketine doğru prespektifler vererek, özü olan dindar demokrasi ile bütünleşmesini sağlamaktır.
Evrensellik sadece batıya dair bir fikriyat değildir. Ünlü Rus romancı Şolohov’un da dediği gibi ‘’evrensellik; herkesin kendi köklerinden bir şeyler taşıdığı özgünlüklerle oluşan büyük insani değerler havuzudur’’.Burada önemli olan ötekini taklit etmek değil, Kendi köklerinden özgün bir şeyler yaratıp onu insanlık alemine armağan etmektir.