15 Temmuz 2016 akşamı, halamları ziyaret maksadıyla çıktığımız yolculuktan dönüyorduk, Sakarya Kocaeli’ndeki yaz evimizdeydik. Millet olarak habersizdik başımıza geleceklerden. Derken hain işgal girişiminden haberdar olduk, FETÖ televizyon kanalını da işgal etmişti bu arada.
Ardından Cumhurbaşkanımızın çağrısı ve selalarla birlikte, millet sokaklara, caddelere, meydanlara yürüyüşe geçmişti. Millet bir deniz gibi taşmıştı, ateşi söndürmek üzere harekete geçmişti. Bizler de Cumhurbaşkanımızın çağrısı üzerine, İstanbul’da olamamıza rağmen, ilçe meydanına doğru yürüyüşe geçmiştik.
Meydanda bayraklarına sarılmış ve caddelere inmiş gençler vardı. Bayrakları pelerin gibi omuzlarına sarmış liseli yaşlardaki kız öğrenciler o kadar çoktu ki, ama beni asıl etkileyen başlarında ucu oyalı yemeniler ve örgü yelekleriyle sokaklara inmiş ev kızlarıydı. Ben onları, bu yaşıma kadar herhangi bir sokak eyleminde görmemiştim, ama o akşam onlar da caddelerdeydi. İntizamlı ve ağır başlı halleriyle ellerinde tesbihlerle meydanın bir bölümünü kadınlar kısmı haline getirmiş teyzelerin dudakları kıpır kıpır ve çok endişeli halleri, hemen oturdukları yerde cüz dağıtıp Hatimler indirmeleri de çok etkileyiciydi.
O zamana kadar İstanbul ve Ankara’da pek çok sivil protestoya, yürüyüşe, itiraza katılmıştım ama o gece ilk kez ‘’taşra’’daydım ve ilk kez, traktörlere dolarak ellerindeki asalara dayanarak, meydanlara inen şalvarlı nineler görüyordum. Onlara sarılıp çok ağladım, çünkü şevval oruçlarına niyetliydiler, oruçlarını su ile açtıkları sırada haberdar olmuşlardı darbeden ve derhal köylerinden kalkıp ilçe merkezine gelmişlerdi. O gece bir dilim karpuz ve bir bardak suyla ertesi güne de niyetlendiler, ben yanlarındaydım. Sanki kırk yıldır eylem yapıyorlarmış gibi gayet bilinçliydiler. Asalarını tokur tokur yerlere vurarak, ‘’Tayyip’e dokundurtmayız!’’, diyorlardı. Boyları ufaktı, minnacıktılar, ama yürekleri dağ gibiydi, samimiyetleri, sevgileri sel gibiydi. Ve o selin önünde o gece hiç bir kötülük duramadı.
Hain işgal girişimini püskürtenler; silah eğitimi almış, kavga dövüş bilen kişiler değillerdi. Tam aksine, evlerinden terlikleriyle dışarı fırlayarak, tankları durduran ‘’evladım, bak ben de bir anneyim yapma annecim, haydi in o tankın üstünden’’ diyen isimsiz kadınlardı.
Ardından şehir nöbetleri başlamıştı. Kız kardeşimle birlikte İstanbul’a geri döndüğümüzde, sanki mahşer yerine yetişmiştik. Ve derhal Çamlıca, Ümraniye, Bağcılar, Başakşehir nöbetlerine yazıldık. Sabaha kadar uyumayanlar arasında çoluk çocuk sahibi anneler çoğunluktaydı. İnsanlar arasındaki dayanışma, uyum ve nezaketli bekleyiş için, meydanları dolduran annelerimize ne kadar teşekkür etsek azdır. Onlar bu nöbeti içtenlikle tutuyorlardı. Çoluk çocuk, sabaha kadar, uyumadan bekliyorduk ülkemizi...
Ben annelerin ne kadar büyük bir basiret, gayret ve samimiyet sahibi olduklarını 15 Temmuz milli direniş gecesinde gösterdiğimiz refleksi hatırlarken, bir kez daha ifade etmeliyim ki; ‘’sağlam irade’’, annelerimizin ak sütünden gelen gümrah bir güçtü ve Anadolu, Analar doluydu... Onlar isimsiz kahramanlarımızdı...